Gelişimin Önemi ve Gelişimi Etkileyen Faktörler
Çocuk gelişimi, çocukların büyüdükçe aldığı ve
zenginleştirdiği bilgi, beceri ve davranışlarıyla birlikte ilerleyen bir
gelişme süreci olarak tanımlanmaktadır. Bebeklik dönemindeki gelişim ise,
bebeklerin uygun ve zamanında yaşadığı deneyimlerle birlikte karmaşık bir
şekilde gelişen yetenek ve becerilerinin dönüşüm süreci olarak ifade
edilmektedir.
Bebeklik dönemindeki bu süreç ilerleyen yıllardaki gelişimin
temelini oluşturması nedeniyle oldukça önemli bir gelişim dönemi olarak kabul
edilmektedir.
Bebeklik dönemi, vücutta ve beyinde fiziksel, algısal ve
düşünsel kapasitelerini, dil gelişimini ve insanlarla ilişkilerini destekleyen
önemli değişiklikleri ve gelişimleri barındırmaktadır.
İlerleyen yıllarda ortaya çıkabilecek olan bir gelişimsel
problemle ilgili ipuçları elde etmek ve bebeğin gelecekte kaydedeceği gelişim
kapasitesini maksimum düzeye çıkarmak adına bebeklik döneminde gelişimi izlemek
ve bu dönemdeki gelişimi desteklemek gerekli ve zorunlu görülmektedir.
Bebeklerin gelişim alanlarıyla ilgili yapılan çalışmalarda
bebeklerin gelişimini tanımlamak yanında gelişim ve değişimlerin neden ve ne
zaman meydana geldiğine odaklanılmıştır. Bu değişimlerin neden ve ne zaman
olduğuna ilişkin bilgilerin gelişimsel riskleri belirlemek ve önlemek açısından
büyük yarar sağladığı düşünülmektedir.
Bebek/çocukların gelişim aşamalarını sağlıklı bir şekilde
geçmeleri ve bir problem durumunda vakit kaybetmeden müdahale edilmesi kritik
dönemlerin takibiyle ilgili olduğu görülmektedir. Örneğin, işitme yetersizliği
olan çocuklara uygulanan "koklear implant" ameliyatı iki yaş
öncesinde yapıldığında daha iyi sonuçlar alınmakta ve erken müdahale eğitimiyle
beraber çocuklar altı yaş civarında sağlıklı bir iletişim becerisine
kavuşabilmektedirler.
Her engel durumu için bu şekilde kritik dönemler olmasa da,
tanısı yapıldıktan sonra tedaviye kadar geçen sürenin kısalığı yapılan müdahale
hizmetlerinden alınan sonuçla doğru orantılı olduğu yorumlanmaktadır.
BEBEKLİK VE İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE GELİŞİM NEDEN ÖNEMLİDİR?
→İnsanoğlunun düşünce ve duygularının üretildiği yer olan
beynin kendini gerekli ve olası koşullara göre uydurabilme yeteneği sayesinde
düşünce ve duygular daha ileri düzeyde gelişim göstermektedir.
→Beyin paralel bir işlemci gibi çalışmaktadır. Bu nedenle
dış dünyadan gelen uyarıcılar beyinde paralel olarak gerçekleşen milyarlarca
kimyasal reaksiyona girmekte, veriler eş zamanlı olarak işlenmekte ve
kaydedilmektedir.
BEYİN GELİŞİMİ
→İnsanoğlunun düşünce ve duygularının üretildiği yer olan beynin kendini
gerekli ve olası koşullara göre uydurabilme yeteneği sayesinde düşünce ve
duygular daha ileri düzeyde gelişim göstermektedir.
→Beyin paralel bir işlemci gibi çalışmaktadır. Bu nedenle
dış dünyadan gelen uyarıcılar beyinde paralel olarak gerçekleşen milyarlarca
kimyasal reaksiyona girmekte, veriler eş zamanlı olarak işlenmekte ve
kaydedilmektedir
→İnsanın beynindeki nöronlar, içsel ve dışsal girdilerin,
uyarıcıların şiddetine, tekrarına, düzeyine, durumuna dayalı olarak bağlantılar
kurmakta, bu bağlantılar, uyarıcının vücudun ihtiyaçlarına ve beynin
beklentilerine, anlamlı olup olmamasına, gerekli ya da gereksiz oluşlarına göre
ya zayıflayarak koparılıp atılmakta ya da çok güçlü ise beyine kazınarak yeni
bağlantılar oluşturulabilmektedir. Öğrenmenin merkezini de beyin
oluşturmaktadır.
→ Beyin, insan zekâsının, duygularının, bilincinin, algının,
algılamanın, karar vermenin, planlamanın, sevmenin, nefretin, kasıtlı ve
kasıtsız, doğrudan ve dolaylı öğrenmenin merkezi olup organizmayı sevk ve idare
etmektedir. O halde organizmayı sevk ve idare eden, aklın, bilincin, ruhun,
duyguların ve öğrenmenin merkezi olan beyni incelemek, tanımak, anlamak
öğrenmenin, öğretimin ve eğitimin ilk hedefi olmalıdır
İnsanı, içinde yaşadığı çevre ile ilişkiye geçiren, insanla
çevresi arasında iletişimi sağlayan sinir sistemidir. Sinir sistemi vücudun
her köşesinde, her organında olup bitenleri başlatan, devam ettiren ve
sonlandıran muhteşem bir koordinatördür.
Sinir Sistemi
Sinir Sistemi Nasıl Çalışır?
Sinir sisteminden vücudun çeşitli dokularındaki hücrelere
uyarı gönderilir. Gelen uyarılar algılayıcı hücreler tarafından algılanır.
Organlardaki cevap verici dokular, uyarılara tepki verir. Örneğin elinize
ısırgan otu değdi ve kaşıdınız. Bu sırada vücudunuzda yapılan iş ve işlemler
şu şekilde gerçekleşir:
→Isırgan otu elinize değdi.
→Elinizden kolunuz boyunca devam edip beyne ulaşan sinir
ağları tahriş ve kaşıntı bilgisini beyne iletti.
→Beyin kaşınma duyumunun vücudu rahatsız ettiğini fark etti.
→Beyindeki yorumlama sonucu kaşınan eli diğer elin kaşıması
gerektiği kararı verildi.
→Beyinden diğer ele “Kaşı!” emri iletildi.
→Diğer el kaşımak için harekete geçti, kaşıma işlemini
gerçekleştirdi.
Sinir sistemi, vücudu bir ağ gibi saran milyarlarca sinir
hücresinden meydana gelir.
Sinir sistemi Çevresel ve Merkezî sinir sistemi olmak üzere
iki bölüme ayrılır.
Sinir Sistemini Oluşturan Unsurlar
Çevresel Sinir Sistemi:
Çevresel sinir sistemi, merkezî sinir sistemi ile organlar
arasındaki iletişimi sağlar. Merkezî sinir sistemi dışında yer alan milyonlarca
sinir, çevresel sinir sistemini oluşturur.
Merkezî sinir sistemine bilgi sağlar ve hareketleri yönetir.
Sıcaklık, soğukluk gibi dışarıdan algılanan değişikliklerle mesanenin dolması
gibi vücut içinden algılanan değişiklikleri merkezî sinir sistemine nakleder.
Merkezî sinir sisteminden gelen uyarıları hedef organlara iletir.
Vücudun yönetimini ve denetimini merkezî sinir sistemi
sağlar. Merkezî sinir sistemi beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omurilikten
oluşur.
Beyin, beyincik ve omurilik soğanı kafatasının içinde yer
alır, omurilik ise omurganın içinde yer alır.
Beyin
Merkezî sinir sisteminin en gelişmiş organı olan beyin,
milyarlarca sinir hücresinden meydana gelir.
Beyin; öğrenme, hafıza ve yönetim merkezidir. Beyin, sinir
sistemi yoluyla gelen uyarıları alan, algılayan, yorumlayan, uyaranlara karşı
gerekli tepkiyi kararlaştıran ve yaptıran bilinç merkezidir.
Beyin, etrafı korteks denen bir zarla kaplı (2-6 cm), sağ ve
sol olmak üzere iki yarı küreden (hemisfer) oluşan bir organdır
Yetişkin bir bireyde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi
bulunmaktadır. Sinir hücreleri ilk oluştuklarında “nöroblast” adı verilen
yapılardan meydana gelir. Bu yapılar anne karnında dördüncü aya kadar devam
eder. Daha sonra “nörofibril” adı verilen sinir tanecikleri oluşur. Nöronlar
bölünerek çoğalamazlar ve yenilenmezler.
Nöronlar Sensör Nöron, Internöron ve Motor Nöron olmak üzere
üç çeşittir.
Sensör nöronlar; reseptör adı verilen yapıları ile uyarıları
alırlar ve bu uyarıları sinyaller şeklinde beyin ve omiriliğe iletirler.
Beyin ve omurilikte yer alan internöronlar gelen sinyalleri
işler ve motor nöronlara iletirler.
Motor nöronlar da uyarıları kas ve salgı bezlerine
iletirler.
Bunların dışında “Nöroginal” adı verilen ve nöronları
fiziksel olarak koruyan, destekleyen ve görevlerinde yardımcı olan hücreler yer
alır.
- Nöronlar tüm zihinsel etkinliklerden sorumludur.
- Nöronlar beynin gri alanını oluşturur.
- Beyin, bilgi alıp verme ya da bilgi iletme gibi birçok işlemini nöronlarla yapar.
- Nöronlar birbirleri arasında ilişki ve bağlantı kurarlar. Bazı psikologlara göre, nöronlar arasındaki bu bağlantı ve ilişki, kişilerin düşünmesini, öğrenmesini ve hatırlamasını sağlar.
- Nöronların oluşturduğu bağlantı sayısı ne kadar fazla olursa, bilgi işleme süreci o kadar güçlü olur. Yetişkinlerde bir nöron diğer tek bir nöronla binden fazla ilişki kurabilir ve bu bağlantılar beynin diğer bölgeleriyle de ilişki içindedir. Kullanımda olan bağlantılar uzun ömürlü olurken, hiç kullanılmayanlar yok olurlar.
Beyincik
Beyincik, omuriliğin beyinle birleştiği yerde, birbiri
üzerine katlanmış, kırışmış ufak bir yapıdır.
Beynin arkasında ve alt tarafta yer alan beyincik de, beyin
gibi korteksle kaplanmış ve üzerinde girinti çıkıntılar vardı. Beyinciğin
görevi, kasları koordine ederek hareketleri düzgün ve akıcı hale getirmektir.
Vücudun hareket ve denge merkezi beyinciktir. Duyu organlarından veya vücudun
diğer kısımlarından gelen bilgileri alarak vücudun dengesini sağlar.
Beyincik beynin küçüğü değildir.
Beyinciğin denge ile ilgili işlevleri de vardır
Omurilik Soğanı
Beynin alt tarafında, beyinle omurilik arasındadır.
Omuriliği beyine bağlar. Kalp hızı ve kan basıncı gibi sindirim ve solunumun
kontrolünden sorumludur.
Denge ile göz hareketlerinin kontrolünü, hayatî (vital)
fonksiyonları, karaciğer, mide, böbrek gibi isteğe bağlı olmadan çalışan iç
organlarla nefes alma, öksürme, hapşırma ve kusma gibi isteğe bağlı olmaksızın
gerçekleşen olayları kontrol eder.
Uyku ve uyanıklık halini düzenler.
Omurilik
Beyinle vücudun diğer bölümleri arasında iletişimi sağlar.
Omurilik soğanından başlayıp kuyruk sokumuna kadar uzanan omurilik, omurga
içerisinde yer alan bir sinir halatıdır.
Reflekslerin merkezi omuriliktir. Refleks, herhangi bir
uyarıcıya karşı düşünülmeden, kendiliğinden verilen tepkidir. Örneğin sıcak
sobaya veya kesici bir alete farkında olmadan dokunulduğunda şunlar olur:
• Uyarı, temas noktası olan deriden omuriliğe kadar duyusal
bir sinir ağıyla taşınır.
• Uyarı burada yeni bir uyarı oluşturur.
• Bu uyarı da omurilikten kol, el ve parmak kaslarına
iletilir.
• Kaslar söz konusu uyarıyla kasılır ve elin geri
çekilmesini sağlar.
Bütün bunlar saniyenin onda biri kadar kısa bir zaman içinde
olur.
Beyin de kalp ya da akciğer gibi bir organdır. Her organın
vücutta bir işlevi vardır.
Beynin işlevi de öğrenmektir. Çünkü beynin bitmez, tükenmez
bir öğrenme kapasitesi vardır.
İnsanlar beynin bu uçsuz bucaksız kapasitesini ve nesneleri
anlamlandırma kapasitesini göz ardı etmektedir. Oysa beynin 1 saniyede 100 bitlik
veri işleme kapasitesine sahip olduğu bilinmektedir.
Belirli
işlevler beynin farklı alanlarında gerçekleşse de beyin bir bütün olarak
çalışmaktadır.
Beyin Ve Öğrenme
Beynin yapısı ve nasıl çalıştığını öğrenmek oldukça
karmaşıktır. Öğrenme amacıyla, beyni farklı
kategorilere ayırmak gerekir.
Beyin; üst, orta ve alt bölümlerden, iki yarı küreden (hemisfer) ve dört lobdan
oluştuğu görülmektedir .
Öğrenme
ile ilgili oluşumlar beynin orta ve alt bölümlerinde yer alır. Beynin orta
bölümünde yer alan nasırsı madde (korpus kallosum), iki yarı küreyi birbirine
bağlayan, beynin her iki tarafında oluşan bilgilerin kolayca bir yarı küreden
diğerine geçmesini sağlayan aksonlardan oluşan sıkı bir banttır.
Yaklaşık
250 milyon sinir lifinden oluşur. Nasırsı madde bir yarı kürenin diğerinin
yaptığından haberdar olmasını sağlar. Nasırsı madde olmasaydı, “kedi”
kelimesini okuyup anlayabilir (sol yarı küreyi kullanarak) ama kediyi gözümüzde
canlandıramazdık (sağ yarı küreyi kullanmayı gerektirir).
Thalamus duyu organlarından gelen bilgileri alır ve beynin
diğer bölgelerine yollar.
Hypothalamus sindirimi, dolaşımı, hormon salgılamasını,
cinselliği, beslenmeyi, uykuyu ve duyguları kontrol eder.
Hippocampus bilginin işleyen bellekten uzun süreli belleğe
aktarılması sırasında öğrenmenin oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu yapı
anlamlandırma açısından önemlidir.
Amygdala duyu organlarından gelen bilginin işlenmesinden ve
beynin duygusal hafızasının kodlanmasından sorumludur.
Alt bölümde yer alan cerebellum hareketten, duruştan,
koordinasyondan, dengeden, motor hafızadan ve yenilikleri öğrenmeden
sorumludur.
Ön beyin, beyincik ve omurilik soğanı arasında yer
alan Pons enine sinir tellerinden oluşur. Varol köprüsü de denilen bu yapı
beyinciğin iki yarı küresi arasındaki uyarı iletimini sağlar.
Beyin arka, ön, üst ve yan lob olmak üzere dört lob
bulunmaktadır.
Arka (Oksipital-ense) lobun temel sorumluğu görme olup
beynin arka kısmının ortasında yer alır.
Ön (frontal-alın)
lob; alın bölgesinde yer alır, yaratıcılık, problem çözme, planlama, duygular,
bilinçli düşünme ve hareketlerden sorumludur.
Kafanın üst arka tarafında yer alan üst (Parietal-çeper) lob
acıyı hissetme, dokunma duyusu ve vücut ısısını düzenleme gibi duyumsal
işlemleri ve dil fonksiyonlarını yerine getirir.
Sağda ve solda kulakların üstünde yer alan yan
(temporal-şakak) lob, duyma, bellek, anlamlandırma fonksiyonlarından
sorumludur.
Aynı zamanda yan lobda yüzler, mekânlar gibi karmaşık
uyaranlar ve söylenmek istenilen kelimeler organize edilir
İnsan beyni ayrı, fakat birbirleri ile iletişim içinde
olan iki yarıküreden/yarı küreden oluşmaktadır. Sağ ve sol yarı küreler kendi
aralarında iletişim sistemini kuran bir kalın sinir ağı olan korpus kallosum
tarafından birleştirilmektedir. Araştırmalar beynin iki yarı kürenin farklı
fonksiyonun doğuştan var olduğunu ve bebeklerin beyninin verimli bir şekilde
işleyebilmesi için bu ikisi arasında iyi bir iletişime ihtiyaç duyduğunu ortaya
koymaktadır. Fakat her yarı kürenin işlevi, birey farklı etkinlikler ile meşgul
oldukça ve beceriler geliştirdikçe değişebilir. Çocukların faydalanabilecekleri
ve beynin her iki yarı kürenin fonksiyonunu geliştirecek etkinlikler içinde
bulunması zorunludur. Erken çocukluk dönemi eğitimcileri, küçük çocukların hem
sol hem de sağ beynin fonksiyonunu harekete geçirecek etkinlikler ile meşgul
olmasını sağlayacak şekilde planlama yapan kişiler olarak çok önemli bir
pozisyondadır.
Araştırmalar beynin iki yarı kürenin farklı fonksiyonun
doğuştan var olduğunu ve bebeklerin beyninin verimli bir şekilde işleyebilmesi
için bu ikisi arasında iyi bir iletişime ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır.
►Erken çocukluk dönemi eğitimcileri, küçük çocukların
hem sol hem de sağ beynin fonksiyonunu harekete geçirecek etkinlikler ile
meşgul olmasını sağlayacak şekilde planlama yapan kişiler olarak çok önemli bir
pozisyondadır.
İki yarı küre birçok şekilde birbirleri ile ilişkili bir
şekilde çalışır. Bazen her iki yarı küre da kendi uzmanlaştıkları işlevleri en
iyi şekilde yapacakları biçimde bir görevi bölüşürler. Yarı küreler bireysel
olarak da çalışırlar; bir yarı küre diğerine baskın çıkar ve birisi işlev
dışındayken, diğeri çalışır. Yarı küreler aynı zamanda rekabet içinde de
olabilirler ve bazen diğer yarı kürenin daha iyi yapacağını bildiği bir işi de
yapmaya çalışabilir.
Sağ yarı kürede ise; görsel şekillerin ve imajların
(grafikler, haritalar ve çizgiler), uzamsal bilginin, kendiliğinden
rastlantısal, açık uçlu fikirlerin işlenmesi, sezginin kullanılması,
yeniliklere, belirsizliklerle ilgilenme ve vücudun sol bölgesini kontrol etme
işlemleri yapılmaktadır. Konuşma ve yazma merkezi beynin sol yarı küresinde
yer alır. Ayrıca sol yarı küre matematiksel işlevleri, yön bulma, yapısal
biçimleri tanıma gibi işlevleri de üstlenir. Beynin iki yarı küresinden sol
yarı kürede; mantıksal sıralama, karar verme, harfleri yorumlama, dil ile
ilgili fikirlerin işlenmesi, düşüncelere yapı ve sıra verilmesi, fikirlerin sınıflandırılması,
sayılarla ve hesaplarla ilgilenerek fikirlerin kritik analizinin yapılması ve
vücudun sağ bölümünün kontrol edilmesi işlevleri yapılmaktadır.
Beynin sağ yarı küresi, daha çok, algısal, dikkat çekici,
uzaysal, bütüncül, artistik bilgiyi işler, konuşma dışı işlevleri yönetir. Bir
simgeyi, bir sözcüğü tanıma ve anlama daha çok beynin sağ yarı küresinde
yapılır. Beynin sol yarı küresini kullananların okuyarak, sağ yarı küresini
kullananların ise görerek ve deneyerek öğrendikleri vurgulanır. Bununla
birlikte beyinin her iki yarı küresi, birbiriyle eşgüdüm ve sıkı iletişim
içinde çalışarak bütünleşir. Eğer bir öğretim programı tek yönlü oluşturulursa
çocuğun/gencin gelişimi yarım kalır.
Caine ve Caine’ne (2002) göre beynin her iki yarı küresinin
de aktif kullanımı beynin kapasitesini iki kat değil, kat kat arttırmaktadır.
Hızlı ve etkili öğrenme için beynin her iki yarı küresinin da koordineli
şekilde kullanılması gerekir. Örneğin; kitap okumak beynin her iki yarı
küresini da dengeli şekilde çalıştıran etkili bir faaliyettir. Çünkü kitap
okurken beynin sol yarı küresi, sözel kavramları kavrarken; sağ yarı küre da
bunları tasvir edip, şekil, imge ve yeni düşüncelere dönüştürür. Oysaki
televizyon izlemek beynin sağ yarı küresini pasif bıraktığı için, beynin
gelişimine pozitif bir katkısı olmamaktadır. Beyinde oluşan zedelenmeler
gelişim sürecini engellemektedir.
Sol-beyin merkezli okullarda, öğretim sırası standarttır;
ders ve etkinlik saatlerine katı bir şekilde uyulur. Çocuklar düz bir şekilde
yerleştirilmiş sıralarda düzen içinde otururlar. Öğretmenler uyumsal düşünmeyi
harf notları ile ödüllendirirler. Dil/gramer ve matematik dersleri programın
temelini oluşturur. Sanat, müzik ve hareket gibi sağ beyin etkinliklerine eşit
zaman, dikkat veya bütçe ayrılmaz ve bütçe kesintisi olduğunda belki de ilk
kaldırılan alanlardır. Sol beyin işlevleri daha çok gelişmiş öğretmenler, ders
anlatımı ve tartışma yoluyla öğretim yapmayı tercih ederler. Sıraya uymak için
konu başlıklarını tahtaya yazarlar ve zamanlamaya çok sadıktırlar. Çocuklara
bağımsız şekilde çözecekleri problemler sorarlar. Sol beyin işlevlerine daha
öncelik veren öğretmenler daha çok araştırma ve yazma ödevleri verirler, sessiz
ve düzenli bir sınıf ortamını tercih ederler. Sınıfları düzenli ve temizdir,
eşyalar yerli yerindedir. Sol beyin öncelikli öğretmenler, tek başına çalışmayı
seven sol beyin ağırlıklı çocuklar ile iyi anlaşırlar. Dikkat dağıtacak
şeylerin olmadığı sessiz bir sınıf ortamını tercih ederler. Tersine, sağ beyin
işlevleri daha gelişmiş olan öğretmenler, uygulamalı etkinlikleri tercih
ederler.
Sağ beynin tüm resmi görme tercihi ile uyumlu olarak, bu
öğretmenler sanata, el becerilerini geliştiren etkinliklere, görsel
etkinliklere ve müzik derslerine daha çok yer verirler. Çoklu zekâ kavramını
benimsemeye daha yatkındırlar. Grup projeleri ve etkinlikleri yaptırmayı
severler ve aktif bir sınıf ortamını tercih ederler. Örneğin, kitaplar ve
materyaller sınıfa dağılmış şekilde durabilir. Sağ beyin öncelikli çocuklar
grup çalışmalarını tercih ederler. Sanat projeleri yapmayı severler ve örneğin,
tasarım yapmayı ve bir kolaj oluşturmayı bir dönem ödevi yazısı yazmaya tercih
ederler. Beynin fonksiyonuna ait bilgiler öğrenme için hem fırsatlar oluşturur
hem de göz önünde bulundurulması gereken zorluklar çıkarır. Güçlü sol veya sağ
beyin işlevleri olan çocuklar kendi nörolojik becerilerine uyumlu bir
eğitim-öğretim metodunu tercih ederler .
Beyin yarı kürelerinin etrafı beyin kabuğu (korteks) denilen
bir zarla çevrilidir. Beyin kabuğu düşünme ve duyumsama, yani duyular yoluyla
algılama için kullanılan bölümdür. Yapılan işin bilincine varılmasını bu bölüm
sağlar. Beyin kabuğunun bağlantı kurucu alanları öğrenme, düşünme ve dil gibi
yüksek beyin işlevleri ile ilgilidir
Beynin öğrenmesinde limbik sistem de önemli bir yer
tutmaktadır. Limbik sistem, çevreden gelen uyarıcıları beyinde düzenleyip,
beden ile çevre arasındaki dengeyi kuran sistemdir. Beynin birçok yapısı limbik
sistemde bulunmaktadır. Limbik sistemdeki yapılardan birisi de hipokampustur.
Hipokampus hafızanın merkezi olup duyusal bellekten, kısa süreli belleğe gelen
bilgileri alır, kodları anlamlandırır ve uzun süreli bellekte kalıcı olarak
depolanması için gönderir. Gönderilen bilgiler uzun süreli bellekte (kalıcı
bellekte) kaydedilir ve gerektiğinde kullanılır
Beyin gelişimini sağlayan genetik program, embriyo döneminde
ektodermden işe başlar.
İnsan beyni bebeklik döneminde çok hızlı büyüdüğünden bu
dönemler en önemli zamanlar olarak kabul edilir.
Yeni doğanda insan beyninin ağırlığı yaklaşık 350 gramdır.
Hayatın ilk yılının sonunda insan beyni yaklaşık 1000 gram ve erişkin yaşlarda
ise 1200-1400 gramdır.
Hücresel gelişim fetal dönemde, miyelinlenme doğum sonrası
dönemde ve çocuklukta en hızlıdır. Beyin gelişiminin hızlı olduğu diğer bir
dönem de ergenliktir. Fetus bol sayıda sinir hücresi ile (nöronla) doğar ve
yaşamın ilk yıllarında fizyolojik olarak nöron sayısı azalır. Yeni doğanların
beyinlerindeki nöron sayıları bir yetişkininki ile yaklaşık olarak eşittir.
Bunlar arasındaki bağlantılar ise henüz yeterince oluşmamıştır. Hayatın ilk 8
ayında beyinde sinapslar hızla gelişir.
İki yaş civarında snapslarin sayısı yetişkin seviyesine
ulaşır. Üç yaşında çocuğun beyni 1000 trilyon snaps barındırır ki bu yetişkin
beyinlerinde bulunanın iki katıdır. Bebeklerin beyinleri çok yoğun olarak
adlandırılır. Bu dönemde beyin başka hiçbir dönemde olmadığı kadar karmaşık
bağlantılar içerirler ve metabolizması da hızlı çalışır ve çok yüksek enerji
tüketir.
Üç yaşına kadar bir çocuğun beynindeki sinaps gelişimi devam
eder. Ergenlik yıllarında beyin üretebildiğinden çok daha fazla snaps kaybetmeye
başlar. Sekiz yaşındaki bir çocuğun
snaps sayısı hemen hemen yarıya inmiştir.
Bebeklik döneminden sonra insan beyninde kullanılmayan veya
ihtiyaç duyulmayan bağlantıların "korunmadığı" bir süreç başlar. Bazı
bilim adamları bunun bir "kullan ya da kaybet" süreci olduğuna
inanmaktadır.
Yeterince sıklıkta kullanılmayan snapslar yok olurken
yaşantılarla pekiştirilenler kalıcı hale gelir. Örneğin düşünme ve dil
gelişiminden sorumlu serebral kortekslerini çalıştıran bebeklerde bu
bölgelerdeki bağlantıların çoğu kalıcı hale geleceğinden bu alanlar da daha
yetkin hale geleceklerdir. Bunları kullanmayan bebekler ise düşünme ve dil
konusunda geri kalabilirler.
İnsan yaşamının ilk yıllarında beyin yapısı ve zihin
fonksiyonlarının gelişimi çok hızlı olmaktadır. OECD’nin 2007 raporuna göre
çocuklarda ilk altı yıl beyin sistemi hızla gelişmekte, altı yaşında beyin
gelişiminin % 90’ı tamamlanmaktadır. Doğum öncesi dönemin en çarpıcı
özelliklerinden biri beyin gelişimidir. Bebekler doğduklarında 100 milyar nöron
ya da sinir hücresine sahiptir ve bunlar beyinde hücre düzeyinde işlerler.
Doğum öncesi gelişim boyunca nöronlar doğru yere yerleşim ve bağıntılı kurmaya
başlamak için zaman harcarlar. Bu nöronlar doğum öncesinden başlayarak hızla
gelişmekte, birbirleriyle bağ kurarak bebeğin görme, işitme, hareket etme,
heyecan duyma gibi işlemlerini kontrol etmeye başlamaktadır. Nöronlar dışarıdan
gelen uyarıcıların tekrar edilmesiyle harekete geçmekte ve gelişmektedir. Uygun
uyarıcıların olmaması nöronlar arasında bağ kurulmamasına ve bazı nöronların
zamanla körelmesine neden olmaktadır. Beyin “kullanılan gelişir, kullanılmayan
körelir.” ilkesine göre çalışmaktadır
Bu nedenle bebeklerin anne ve babalarıyla etkileşimde
bulunması, onların sesini duyması, söylediklerini dinlemesi, kokularını alması,
görmesi, nöronları harekete geçirmekte ve beynin hızla gelişmesini
sağlamaktadır. Bu işlemler bebeğin dinleme, hatırlama, anlama, öğrenme, düşünme
gibi becerilerinin gelişimi açısından da çok önemlidir. Yeni doğan bebeğin
nöron gelişimi ve zihinsel kapasitesi öğrenme açısından çok önemli olmakta,
yeni doğan bebek çevresindekileri keşfederek, uygun uyarıcılardan yararlanarak
dil ve zihinsel becerilerini geliştirmektedir.
İnsan beyni, önceleri kişinin nefes alması, ağlaması, meme
emmesi, uyuması ve bazı basit işlemleri öğrenmesini sağlarken, çocukluk,
ergenlik ve yetişkinlik gibi daha ilerki devrelerde çok daha karmaşık işlemleri
yapar.
Çocukluk yıllarında en fazla gelişim, beynin korteks denilen
ön-üst kısmında gerçekleşir. Bu bölüm anlama, mantık yürütme, planlama, karar
verme, konuşma gibi bilişsel birçok işlemden sorumludur.
Beyin her bir yarı küresi birbirinden bağımsız olarak
hatırlama, algılama ve hissetme yeteneğine sahiptir.
Duyuların algılanması, beyne yerleştirilmesi, kullanılması,
yorumlanması, akıl yürütülmesi için beyinde birtakım biyokimyasal işlevlerin
oluşması gerekir. Bu biyokimyasal olaylar elektrik akımının yardımıyla oluşur.
Normal akıl yürütme, beyne alınan bilgilerin olgunlaşması
ile gerçekleşir.
Buna cevap verebilmek için araştırmacılar iki farklı beyin
gelişimini iyi ayırt etmişlerdir.
Birinci
deneyimler-sonucu-beklenen beyin gelişimidir. Bu gelişim nesnelere dokunma,
görme, konuşma dili ve diğer sesleri
duyma, hareket etme ve etrafını inceleme gibi sıradan deneyimlere bağlı olarak
genç beynin hızlıca organize olmasıdır. Milyonlarca yıllık evrim sonu tüm bebeklerin
ve diğer tüm küçük çocukların deneyimlere sahip olmaları normal bir gelişim
göstermelerini sağlar.
Erken yaşlarda uygun uyarıcıyı nasıl nitelendirebiliriz?
İkinci beyin gelişim ise deneyime-bağımlı beyin
gelişimidir ki bu da tüm yaşantımız boyunca gerçekleşir. Bu, ek bir gelişimi ve
bireylere ve kültürlere bağlı olarak değişim gösteren özel öğrenme
deneyimlerinin sonucu olarak beyin yapısının yeniden yapılandırılmasını
içermektedir. Okuma ve yazma, bilgisayar oyunları oynama, karmaşık kilim
dokumacılığı yapma, keman çalma bu özel öğrenme deneyimlerine verilebilecek
örneklerdendir.
Keman çalan bir bireyin beyin yapısı bir şaire göre
farklıdır, çünkü ikisi de bu özel yeteneklere sahip olabilmek için beynin
farklı alanlarını kullanmaktadır. Deneyimler sonucu beklenen beyin gelişimi
erken yaşta ve doğal bir şekilde gelişir.
Elde edilen bu gelişim, yaşamın daha sonrasında ortaya çıkan
deneyime-bağımlı beyin gelişiminin temelini oluşturmaktadır. Müzik, jimnastik,
okuma gibi yoğun bir çalışma gerektiren becerileri kazanmak için yaşamın ilk
birkaç yılındaki her dönemin kullanılması gerektiğini gösteren hiçbir delil
yoktur. Bunun aksine, öğretmede acele edilmesi beynin nöral devrelerine baskı
kurarak ona zarar verebilir.
Erken çocukluk döneminde çocuklara sunulan deneyim ve
fırsatlar nöronlar arasındaki bağlantıları güçlendirmektedir. Bu bağlantılar,
çocuklar kendi çevrelerini keşfettikçe, oyun oynadıkça ve diğer insanlar ile
ilişkiler geliştirdikçe oluşmaktadır. Bağlantılar beyin gelişiminde önemli bir
yer tutmaktadır. Erken yaşlarda şekillenen nöral patikalar, sinyalleri
taşımakta ve yaşam boyunca bilginin işlenmesini sağlamaktadırlar. Her ne kadar
öğrenme yaşam boyu sürüyor olsa da, beynin belli bir çeşit öğrenmeyi sağlayan
nöral patikalar yaratmada özellikle etkili olduğu kritik dönemler vardır.
Çocukların bu duyarlı dönemlerde yaşadığı deneyimler nöral
patikaları sağlamlaştırır. Örneğin, görsel ve dilsel gelişim için fırsat çok
erken yaşlarda ortaya çıkar ve on yaş civarında kaybedilir. Erken çocukluk
döneminde, oyun kritik bir öneme sahiptir. Çünkü nöral patikaların gelişmesine
katkıda bulunacak önemli deneyimler yaşanmasını sağlar. Çocuklar yenilerini
öğrenmeye geçmeden önce daha önce öğrendikleri becerileri uygulamak ve
geliştirmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Bununla birlikte, öğrenme anlamlı,
sevgi ve desteğin sunulduğu bir ortamda gerçekleşmelidir.
Hamileliğin ilk dört ayında yaklaşık 200 milyar sinir
hücresi oluşur. Fakat bu sinirlerden yarısı, büyüyen fetüsün herhangi bir alanı
ile bağlantı kuramadığı için yok olur. Bu amaçlı nöron yıkımı genetik olarak
programlanmıştır. Annenin gebelikte alkol ya da uyuşturucu alması, iyi
beslenmemesi beyin hücrelerinin gelişimini engeller, hatta zihinsel problemlere
yol açabilir. Beyin hücrelerinin çoğu doğum öncesi dönemin 4. ve 7. ayları
arasında gelişir. Bu aylarda fetüs dakikada 250.000, saatte 15 milyon nöron
üretir. Nöronlar geniş bir ağ oluşturarak diğer hücrelerle bağlantı kurarlar.
Yeni doğmuş bir bebeğin beyninde bir trilyondan fazla bağlantı vardır.
Beyin uyum sağlayıcı bir organdır. Gerekli olmayan ve
kullanılmayan milyonlarca hücre bağlantısını atar. Yeni doğanda nöronlar henüz
olgunlaşmamıştır, aksonların etrafında miyelin zarı yoktur ve nöronlar arasında
çok az bağlantı vardır. Serebral korteksin pek çok bölümü durgundur. En
hareketli bölge motor hareketlerle ilgili olan beyin sapı ve serebellumdur.
Beyin Gelişiminde Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre
Beynin gelişimi, küçük bir çocuğun genleri (kalıtım) ve
yaşam deneyimleri (çevre) arasındaki karmaşık ilişkiye dayanmaktadır. Genetik
ve çevre beyin gelişimi sırasında birbirleri ile ilişki kurarlar.
Genetik bilgi nöronların oluşumunu, nöronların nasıl çalışıp
hayatta kalacağı ve majör nöronal bağlantıların nasıl yapılacağı hususunda
bilgi sunar.
Çevre ve tecrübeler nöronlar arasındaki detaylı sinapsların
şekillenmesinde rol oynar.
Bu süreçte kullanılan sinapslar güçlenerek kullanılmaya
devam ederken anılmayan sinapslar kaybolurlar.
Çevre;
Çevre ve tecrübeler nöronlar arasındaki detaylı
sinapsların şekillenmesinde rol oynar. Bu süreçte kullanılan sinapslar
güçlenerek kullanılmaya devam ederken anılmayan sinapslar kaybolurlar. Gelişen
bir beyin şekillenmeye açık ve esnektir; yeni sinaps ve bağlantılar ile hızlı
bir gelişim göstermeye açıktır. Beynin elastikliği onun sürekli olarak
yapısının değişmesine ve dış deneyimlere karşılık olarak işlemesine imkan
tanır.
Yalnızca beyindeki hücre sayısını ve onun etrafındaki
bağlantı sayısını değil, bağlantıların kurulma şeklini de etkiler. Beyin
zamanla çevresi ile iletişim kurma doğrultusunda gelişir, bu yüzden, zengin bir
çevre, gelişimin çeşitli yönlerini aynı anda etkiler.
İhmal ya da kötüye
kullanma çocuğun gelişen beyin işlevlerini olumsuz yönde etkiler.
Eğer çocuk erken yaşlarda çok az uyarıcı alırsa, sinapslar
oluşmaz ve beyin çok az bağlantı kurmuş olur.
Bebeklik Dönemi;
Bebeklere algısal, motor, dil ile ilgili deneyimler sağlamak
beyinde dendritlerin oluşmasını sağlayarak ve snapsların oluşmasını
arttıracaktır. Tabii ki aşırı uyarılma (beynin sürekli görsel ve işitsel uyaran
bombardımanına tutulması) sağlıklı beyin gelişiminin aleyhine çalışacaktır.
Bu gibi durumlar nöron gelişimini engelleyebilecek ve strese
sebep olacaktır.
Beyin gelişiminde en
çok bebeklerin ebeveyn/bakıcılarıyla duygusal bağ kurması şeklinde tanımlanan
bağlanma sürecidir.
Bebekler ana-babalarından ilgi gördüklerinde bu
yetişkinlerle aralarında bir güven ilişkisi geliştirirler. Bu bağ çocuğun
beynini stres ve travmadan korur. Bebekler stres yaşadıklarında vücutta
kortizol denilen bir hormonun seviyesi artar. Bu hormon snapsları yok edici ve
nöronları zayıflatıcı etkisiyle beyin gelişimine zarar veren bir elementtir.
Büyük stres altında büyüyen bebeklerin (ör. İhmal, istismar)
beyin gelişiminin sekteye uğrama ihtimali yüksek kortizol hormonu seviyesi ile
katlanarak artar. Bu durum özellikle beynin duygusal dengeyi sağlayan
alanlarının etkilenmesine neden olur.
Beynin bitmez, tükenmez bir öğrenme kapasitesi vardır.
İnsanlar beynin bu uçsuz bucaksız kapasitesini ve nesneleri anlamlandırma
kapasitesi göz nünde bulundurularak beynin yapısı ve nasıl çalıştığını öğrenmek
ve bu konu hakkında araştırmalar yapmak gerekmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder