Çocuk gelişimi, birey doğumda ve ergenliğin sona ermesi arasında meydana gelen biyolojik, psikolojik ve duygusal değişimleri gerektirir, çünkü birey bağımlılıktan artan özerkliğe geçmeye başlar. Tahmin edilebilir bir sıraya sahip, ancak her çocuk için benzersiz bir kursa sahip olan sürekli bir süreçtir.

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Çocuk Gelişim UzmanıTarafından Yazıldı. İçinde , , , , , , , , , , , , konuları yer almaktadır. | Temmuz 15, 2019 Yorum Yok


Gelişimin Önemi ve Gelişimi Etkileyen Faktörler



Çocuk gelişimi, çocukların büyüdükçe aldığı ve zenginleştirdiği bilgi, beceri ve davranışlarıyla birlikte ilerleyen bir gelişme süreci olarak tanımlanmaktadır. Bebeklik dönemindeki gelişim ise, bebeklerin uygun ve zamanında yaşadığı deneyimlerle birlikte karmaşık bir şekilde gelişen yetenek ve becerilerinin dönüşüm süreci olarak ifade edilmektedir.
Bebeklik dönemindeki bu süreç ilerleyen yıllardaki gelişimin temelini oluşturması nedeniyle oldukça önemli bir gelişim dönemi olarak kabul edilmektedir.
Bebeklik dönemi, vücutta ve beyinde fiziksel, algısal ve düşünsel kapasitelerini, dil gelişimini ve insanlarla ilişkilerini destekleyen önemli değişiklikleri ve gelişimleri barındırmaktadır.
İlerleyen yıllarda ortaya çıkabilecek olan bir gelişimsel problemle ilgili ipuçları elde etmek ve bebeğin gelecekte kaydedeceği gelişim kapasitesini maksimum düzeye çıkarmak adına bebeklik döneminde gelişimi izlemek ve bu dönemdeki gelişimi desteklemek gerekli ve zorunlu görülmektedir.
Bebeklerin gelişim alanlarıyla ilgili yapılan çalışmalarda bebeklerin gelişimini tanımlamak yanında gelişim ve değişimlerin neden ve ne zaman meydana geldiğine odaklanılmıştır. Bu değişimlerin neden ve ne zaman olduğuna ilişkin bilgilerin gelişimsel riskleri belirlemek ve önlemek açısından büyük yarar sağladığı düşünülmektedir.
Bebek/çocukların gelişim aşamalarını sağlıklı bir şekilde geçmeleri ve bir problem durumunda vakit kaybetmeden müdahale edilmesi kritik dönemlerin takibiyle ilgili olduğu görülmektedir. Örneğin, işitme yetersizliği olan çocuklara uygulanan "koklear implant" ameliyatı iki yaş öncesinde yapıldığında daha iyi sonuçlar alınmakta ve erken müdahale eğitimiyle beraber çocuklar altı yaş civarında sağlıklı bir iletişim becerisine kavuşabilmektedirler.
Her engel durumu için bu şekilde kritik dönemler olmasa da, tanısı yapıldıktan sonra tedaviye kadar geçen sürenin kısalığı yapılan müdahale hizmetlerinden alınan sonuçla doğru orantılı olduğu yorumlanmaktadır.

BEBEKLİK VE İLK ÇOCUKLUK DÖNEMİNDE GELİŞİM NEDEN ÖNEMLİDİR?

→İnsanoğlunun düşünce ve duygularının üretildiği yer olan beynin kendini gerekli ve olası koşullara göre uydurabilme yeteneği sayesinde düşünce ve duygular daha ileri düzeyde gelişim göstermektedir.
→Beyin paralel bir işlemci gibi çalışmaktadır. Bu nedenle dış dünyadan gelen uyarıcılar beyinde paralel olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal reaksiyona girmekte, veriler eş zamanlı olarak işlenmekte ve kaydedilmektedir.

BEYİN GELİŞİMİ
→İnsanoğlunun düşünce ve duygularının üretildiği yer olan beynin kendini gerekli ve olası koşullara göre uydurabilme yeteneği sayesinde düşünce ve duygular daha ileri düzeyde gelişim göstermektedir.

→Beyin paralel bir işlemci gibi çalışmaktadır. Bu nedenle dış dünyadan gelen uyarıcılar beyinde paralel olarak gerçekleşen milyarlarca kimyasal reaksiyona girmekte, veriler eş zamanlı olarak işlenmekte ve kaydedilmektedir
→İnsanın beynindeki nöronlar, içsel ve dışsal girdilerin, uyarıcıların şiddetine, tekrarına, düzeyine, durumuna dayalı olarak bağlantılar kurmakta, bu bağlantılar, uyarıcının vücudun ihtiyaçlarına ve beynin beklentilerine, anlamlı olup olmamasına, gerekli ya da gereksiz oluşlarına göre ya zayıflayarak koparılıp atılmakta ya da çok güçlü ise beyine kazınarak yeni bağlantılar oluşturulabilmektedir. Öğrenmenin merkezini de beyin oluşturmaktadır.
→ Beyin, insan zekâsının, duygularının, bilincinin, algının, algılamanın, karar vermenin, planlamanın, sevmenin, nefretin, kasıtlı ve kasıtsız, doğrudan ve dolaylı öğrenmenin merkezi olup organizmayı sevk ve idare etmektedir. O halde organizmayı sevk ve idare eden, aklın, bilincin, ruhun, duyguların ve öğrenmenin merkezi olan beyni incelemek, tanımak, anlamak öğrenmenin, öğretimin ve eğitimin ilk hedefi olmalıdır
İnsanı, içinde yaşadığı çevre ile ilişkiye geçiren, insanla çevresi arasında iletişimi sağlayan sinir sistemidir. Sinir sistemi vücudun her köşesinde, her organında olup bitenleri başlatan, devam ettiren ve sonlandıran muhteşem bir koordinatördür.


Sinir Sistemi
Sinir Sistemi Nasıl Çalışır?



Sinir sisteminden vücudun çeşitli dokularındaki hücrelere uyarı gönderilir. Gelen uyarılar algılayıcı hücreler tarafından algılanır. Organlardaki cevap verici dokular, uyarılara tepki verir. Örneğin elinize ısırgan otu değdi ve ka­şıdınız. Bu sırada vücudunuzda yapılan iş ve işlemler şu şekilde gerçekleşir:
→Isırgan otu elinize değdi.
→Elinizden kolunuz boyunca devam edip beyne ulaşan sinir ağları tahriş ve kaşıntı bilgisini beyne iletti.
→Beyin kaşınma duyumunun vücudu rahatsız ettiğini fark etti.
→Beyindeki yorumlama sonucu kaşınan eli diğer elin kaşıması gerektiği kararı verildi.
→Beyinden diğer ele “Kaşı!” emri iletildi.
→Diğer el kaşımak için harekete geçti, kaşıma işlemini gerçekleştirdi.

Sinir sistemi, vücudu bir ağ gibi saran milyarlarca sinir hücresinden meydana gelir.
Sinir sistemi Çevresel ve Merkezî sinir sistemi olmak üzere iki bölüme ayrılır.

Sinir Sistemini Oluşturan Unsurlar


Çevresel Sinir Sistemi:

Çevresel sinir sistemi, merkezî sinir sistemi ile organlar arasındaki iletişimi sağlar. Merkezî sinir sistemi dışında yer alan milyonlarca sinir, çevresel sinir sistemini oluşturur.
Merkezî sinir sistemine bilgi sağlar ve hareketleri yönetir. Sıcaklık, soğukluk gibi dışarıdan algılanan değişikliklerle mesanenin dolması gibi vücut içinden algılanan değişiklikleri merkezî sinir sistemine nakleder. Merkezî sinir sisteminden gelen uyarıları hedef organlara iletir.
Vücudun yönetimini ve denetimini merkezî sinir sistemi sağlar. Merkezî sinir sistemi beyin, beyincik, omurilik soğanı ve omurilikten oluşur.
Beyin, beyincik ve omurilik soğanı kafatasının içinde yer alır, omurilik ise omurganın içinde yer alır.

Beyin

Merkezî sinir sisteminin en gelişmiş organı olan beyin, milyarlarca sinir hücresinden meydana gelir.
Beyin; öğ­renme, hafıza ve yönetim merkezidir. Beyin, sinir sistemi yoluyla gelen uyarıları alan, algılayan, yorumlayan, uya­ranlara karşı gerekli tepkiyi kararlaştıran ve yaptıran bilinç merkezidir.
Beyin, etrafı korteks denen bir zarla kaplı (2-6 cm), sağ ve sol olmak üzere iki yarı küreden (hemisfer) oluşan bir organdır


Yetişkin bir bireyde yaklaşık 100 milyar sinir hücresi bulunmaktadır. Sinir hücreleri ilk oluştuklarında “nöroblast” adı verilen yapılardan meydana gelir. Bu yapılar anne karnında dördüncü aya kadar devam eder. Daha sonra “nörofibril” adı verilen sinir tanecikleri oluşur. Nöronlar bölünerek çoğalamazlar ve yenilenmezler.
Nöronlar Sensör Nöron, Internöron ve Motor Nöron olmak üzere üç çeşittir. 


Sensör nöronlar; reseptör adı verilen yapıları ile uyarıları alırlar ve bu uyarıları sinyaller şeklinde beyin ve omiriliğe iletirler.
Beyin ve omurilikte yer alan internöronlar gelen sinyalleri işler ve motor nöronlara iletirler.
Motor nöronlar da uyarıları kas ve salgı bezlerine iletirler.
Bunların dışında “Nöroginal” adı verilen ve nöronları fiziksel olarak koruyan, destekleyen ve görevlerinde yardımcı olan hücreler yer alır.

  • Nöronlar tüm zihinsel etkinliklerden sorumludur.
  • Nöronlar beynin gri alanını oluşturur.
  • Beyin, bilgi alıp verme ya da bilgi iletme gibi birçok işlemini nöronlarla yapar.
  • Nöronlar birbirleri arasında ilişki ve bağlantı kurarlar. Bazı psikologlara göre, nöronlar arasındaki bu bağlantı ve ilişki, kişilerin düşünmesini, öğrenmesini ve hatırlamasını sağlar.
  • Nöronların oluşturduğu bağlantı sayısı ne kadar fazla olursa, bilgi işleme süreci o kadar güçlü olur. Yetişkinlerde bir nöron diğer tek bir nöronla binden fazla ilişki kurabilir ve bu bağlantılar beynin diğer bölgeleriyle de ilişki içindedir. Kullanımda olan bağlantılar uzun ömürlü olurken, hiç kullanılmayanlar yok olurlar. 


Beyincik


Beyincik, omuriliğin beyinle birleştiği yerde, birbiri üzerine katlanmış, kırışmış ufak bir yapıdır.
Beynin arkasında ve alt tarafta yer alan beyincik de, beyin gibi korteksle kaplanmış ve üzerinde girinti çıkıntılar vardı. Beyinciğin görevi, kasları koordine ederek hareketleri düzgün ve akıcı hale getirmektir. Vücudun hareket ve denge merkezi beyinciktir. Duyu organların­dan veya vücudun diğer kısımlarından gelen bilgileri alarak vücudun dengesini sağlar.
Beyincik beynin küçüğü değildir.
Beyinciğin denge ile ilgili işlevleri de vardır

   Omurilik Soğanı

Beynin alt tarafında, beyinle omurilik arasındadır. Omuriliği beyine bağlar. Kalp hızı ve kan basıncı gibi sindirim ve solunumun kontrolünden sorumludur.
Denge ile göz hareketlerinin kontrolünü, hayatî (vital) fonksiyonları, karaciğer, mide, böbrek gibi isteğe bağlı olmadan çalışan iç organlarla nefes alma, öksürme, hapşırma ve kusma gibi isteğe bağlı olmaksızın gerçekleşen olayları kontrol eder.
Uyku ve uyanıklık halini düzenler.

Omurilik
Beyinle vücudun diğer bölümleri arasında iletişimi sağlar. Omurilik soğanından başlayıp kuyruk sokumuna kadar uzanan omurilik, omurga içerisinde yer alan bir sinir halatıdır.
Reflekslerin merkezi omuriliktir. Refleks, herhangi bir uyarıcıya karşı düşünülme­den, kendiliğinden verilen tepkidir. Örneğin sıcak sobaya veya kesici bir alete farkında olmadan dokunulduğunda şunlar olur:
• Uyarı, temas noktası olan deriden omuriliğe kadar duyusal bir sinir ağıyla taşınır.
• Uyarı burada yeni bir uyarı oluşturur.
• Bu uyarı da omurilikten kol, el ve parmak kaslarına iletilir.
• Kaslar söz konusu uyarıyla kasılır ve elin geri çekilmesini sağlar.
Bütün bunlar saniyenin onda biri kadar kısa bir zaman içinde olur.

Beyin de kalp ya da akciğer gibi bir organdır. Her organın vücutta bir işlevi vardır.
Beynin işlevi de öğrenmektir. Çünkü beynin bitmez, tükenmez bir öğrenme kapasitesi vardır. 
İnsanlar beynin bu uçsuz bucaksız kapasitesini ve nesneleri anlamlandırma kapasitesini göz ardı etmektedir. Oysa beynin 1 saniyede 100 bitlik veri işleme kapasitesine sahip olduğu bilinmektedir.
 Belirli işlevler beynin farklı alanlarında gerçekleşse de beyin bir bütün olarak çalışmaktadır.

Beyin Ve Öğrenme


Beynin yapısı ve nasıl çalıştığını öğrenmek oldukça karmaşıktır. Öğrenme amacıyla, beyni farklı 
kategorilere ayırmak gerekir. Beyin; üst, orta ve alt bölümlerden, iki yarı küreden (hemisfer) ve dört lobdan oluştuğu görülmektedir .
Öğrenme ile ilgili oluşumlar beynin orta ve alt bölümlerinde yer alır. Beynin orta bölümünde yer alan nasırsı madde (korpus kallosum), iki yarı küreyi birbirine bağlayan, beynin her iki tarafında oluşan bilgilerin kolayca bir yarı küreden diğerine geçmesini sağlayan aksonlardan oluşan sıkı bir banttır.
Yaklaşık 250 milyon sinir lifinden oluşur. Nasırsı madde bir yarı kürenin diğerinin yaptığından haberdar olmasını sağlar. Nasırsı madde olmasaydı, “kedi” kelimesini okuyup anlayabilir (sol yarı küreyi kullanarak) ama kediyi gözümüzde canlandıramazdık (sağ yarı küreyi kullanmayı gerektirir).
Thalamus duyu organlarından gelen bilgileri alır ve beynin diğer bölgelerine yollar.
Hypothalamus sindirimi, dolaşımı, hormon salgılamasını, cinselliği, beslenmeyi, uykuyu ve duyguları kontrol eder.
Hippocampus bilginin işleyen bellekten uzun süreli belleğe aktarılması sırasında öğrenmenin oluşmasında önemli bir rol oynar. Bu yapı anlamlandırma açısından önemlidir.
Amygdala duyu organlarından gelen bilginin işlenmesinden ve beynin duygusal hafızasının kodlanmasından sorumludur.
Alt bölümde yer alan cerebellum hareketten, duruştan, koordinasyondan, dengeden, motor hafızadan ve yenilikleri öğrenmeden sorumludur.
Ön beyin, beyincik ve omurilik soğanı arasında yer alan Pons enine sinir tellerinden oluşur. Varol köprüsü de denilen bu yapı beyinciğin iki yarı küresi arasındaki uyarı iletimini sağlar.
Beyin arka, ön, üst ve yan lob olmak üzere dört lob bulunmaktadır.
Arka (Oksipital-ense) lobun temel sorumluğu görme olup beynin arka kısmının ortasında yer alır.
 Ön (frontal-alın) lob; alın bölgesinde yer alır, yaratıcılık, problem çözme, planlama, duygular, bilinçli düşünme ve hareketlerden sorumludur.
Kafanın üst arka tarafında yer alan üst (Parietal-çeper) lob acıyı hissetme, dokunma duyusu ve vücut ısısını düzenleme gibi duyumsal işlemleri ve dil fonksiyonlarını yerine getirir.
Sağda ve solda kulakların üstünde yer alan yan (temporal-şakak) lob, duyma, bellek, anlamlandırma fonksiyonlarından sorumludur.
Aynı zamanda yan lobda yüzler, mekânlar gibi karmaşık uyaranlar ve söylenmek istenilen kelimeler organize edilir

İnsan beyni ayrı, fakat birbirleri ile iletişim içinde olan iki yarıküreden/yarı küreden oluşmaktadır. Sağ ve sol yarı küreler kendi aralarında iletişim sistemini kuran bir kalın sinir ağı olan korpus kallosum tarafından birleştirilmektedir. Araştırmalar beynin iki yarı kürenin farklı fonksiyonun doğuştan var olduğunu ve bebeklerin beyninin verimli bir şekilde işleyebilmesi için bu ikisi arasında iyi bir iletişime ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır. Fakat her yarı kürenin işlevi, birey farklı etkinlikler ile meşgul oldukça ve beceriler geliştirdikçe değişebilir. Çocukların faydalanabilecekleri ve beynin her iki yarı kürenin fonksiyonunu geliştirecek etkinlikler içinde bulunması zorunludur. Erken çocukluk dönemi eğitimcileri, küçük çocukların hem sol hem de sağ beynin fonksiyonunu harekete geçirecek etkinlikler ile meşgul olmasını sağlayacak şekilde planlama yapan kişiler olarak çok önemli bir pozisyondadır.
Araştırmalar beynin iki yarı kürenin farklı fonksiyonun doğuştan var olduğunu ve bebeklerin beyninin verimli bir şekilde işleyebilmesi için bu ikisi arasında iyi bir iletişime ihtiyaç duyduğunu ortaya koymaktadır.
Erken çocukluk dönemi eğitimcileri, küçük çocukların hem sol hem de sağ beynin fonksiyonunu harekete geçirecek etkinlikler ile meşgul olmasını sağlayacak şekilde planlama yapan kişiler olarak çok önemli bir pozisyondadır.

İki yarı küre birçok şekilde birbirleri ile ilişkili bir şekilde çalışır. Bazen her iki yarı küre da kendi uzmanlaştıkları işlevleri en iyi şekilde yapacakları biçimde bir görevi bölüşürler. Yarı küreler bireysel olarak da çalışırlar; bir yarı küre diğerine baskın çıkar ve birisi işlev dışındayken, diğeri çalışır. Yarı küreler aynı zamanda rekabet içinde de olabilirler ve bazen diğer yarı kürenin daha iyi yapacağını bildiği bir işi de yapmaya çalışabilir.

Sağ yarı kürede ise; görsel şekillerin ve imajların (grafikler, haritalar ve çizgiler), uzamsal bilginin, kendiliğinden rastlantısal, açık uçlu fikirlerin işlenmesi, sezginin kullanılması, yeniliklere, belirsizliklerle ilgilenme ve vücudun sol bölgesini kontrol etme işlemleri yapılmaktadır. Konuş­ma ve yazma merkezi beynin sol yarı küresinde yer alır. Ayrıca sol ya­rı küre matematiksel işlevleri, yön bulma, yapısal biçimleri tanıma gibi işlevle­ri de üstlenir. Beynin iki yarı küresinden sol yarı kürede; mantıksal sıralama, karar verme, harfleri yorumlama, dil ile ilgili fikirlerin işlenmesi, düşüncelere yapı ve sıra verilmesi, fikirlerin sınıflandırılması, sayılarla ve hesaplarla ilgilenerek fikirlerin kritik analizinin yapılması ve vücudun sağ bölümünün kontrol edilmesi işlevleri yapılmaktadır.

Beynin sağ yarı küresi, daha çok, algısal, dikkat çekici, uzaysal, bütüncül, artistik bilgiyi işler, konuşma dışı işlevleri yönetir. Bir simgeyi, bir sözcüğü tanıma ve anlama daha çok beynin sağ yarı ­küresinde yapılır. Beynin sol yarı küresini kullananların okuyarak, sağ yarı küresini kullananların ise görerek ve deneyerek öğrendikleri vurgulanır. Bununla birlikte beyinin her iki yarı küresi, birbiriyle eşgü­düm ve sıkı iletişim içinde çalışarak bütünleşir. Eğer bir öğretim programı tek yönlü oluşturulursa çocuğun/gencin gelişimi yarım kalır.

Caine ve Caine’ne (2002) göre beynin her iki yarı küresinin de aktif kullanımı beynin kapasitesini iki kat değil, kat kat arttırmaktadır. Hızlı ve etkili öğrenme için beynin her iki yarı küresinin da koordineli şekilde kullanılması gerekir. Örneğin; kitap okumak beynin her iki yarı küresini da dengeli şekilde çalıştıran etkili bir faaliyettir. Çünkü kitap okurken beynin sol yarı küresi, sözel kavramları kavrarken; sağ yarı küre da bunları tasvir edip, şekil, imge ve yeni düşüncelere dönüştürür. Oysaki televizyon izlemek beynin sağ yarı küresini pasif bıraktığı için, beynin gelişimine pozitif bir katkısı olmamaktadır. Beyinde oluşan zedelenmeler gelişim sürecini engellemektedir.

Sol-beyin merkezli okullarda, öğretim sırası standarttır; ders ve etkinlik saatlerine katı bir şekilde uyulur. Çocuklar düz bir şekilde yerleştirilmiş sıralarda düzen içinde otururlar. Öğretmenler uyumsal düşünmeyi harf notları ile ödüllendirirler. Dil/gramer ve matematik dersleri programın temelini oluşturur. Sanat, müzik ve hareket gibi sağ beyin etkinliklerine eşit zaman, dikkat veya bütçe ayrılmaz ve bütçe kesintisi olduğunda belki de ilk kaldırılan alanlardır. Sol beyin işlevleri daha çok gelişmiş öğretmenler, ders anlatımı ve tartışma yoluyla öğretim yapmayı tercih ederler. Sıraya uymak için konu başlıklarını tahtaya yazarlar ve zamanlamaya çok sadıktırlar. Çocuklara bağımsız şekilde çözecekleri problemler sorarlar. Sol beyin işlevlerine daha öncelik veren öğretmenler daha çok araştırma ve yazma ödevleri verirler, sessiz ve düzenli bir sınıf ortamını tercih ederler. Sınıfları düzenli ve temizdir, eşyalar yerli yerindedir. Sol beyin öncelikli öğretmenler, tek başına çalışmayı seven sol beyin ağırlıklı çocuklar ile iyi anlaşırlar. Dikkat dağıtacak şeylerin olmadığı sessiz bir sınıf ortamını tercih ederler. Tersine, sağ beyin işlevleri daha gelişmiş olan öğretmenler, uygulamalı etkinlikleri tercih ederler.

Sağ beynin tüm resmi görme tercihi ile uyumlu olarak, bu öğretmenler sanata, el becerilerini geliştiren etkinliklere, görsel etkinliklere ve müzik derslerine daha çok yer verirler. Çoklu zekâ kavramını benimsemeye daha yatkındırlar. Grup projeleri ve etkinlikleri yaptırmayı severler ve aktif bir sınıf ortamını tercih ederler. Örneğin, kitaplar ve materyaller sınıfa dağılmış şekilde durabilir. Sağ beyin öncelikli çocuklar grup çalışmalarını tercih ederler. Sanat projeleri yapmayı severler ve örneğin, tasarım yapmayı ve bir kolaj oluşturmayı bir dönem ödevi yazısı yazmaya tercih ederler. Beynin fonksiyonuna ait bilgiler öğrenme için hem fırsatlar oluşturur hem de göz önünde bulundurulması gereken zorluklar çıkarır. Güçlü sol veya sağ beyin işlevleri olan çocuklar kendi nörolojik becerilerine uyumlu bir eğitim-öğretim metodunu tercih ederler .

Beyin yarı kürelerinin etrafı beyin kabuğu (korteks) denilen bir zarla çevrilidir. Beyin kabuğu düşünme ve duyumsama, yani duyular yoluyla algılama için kullanılan bölümdür. Yapılan işin bilincine varılmasını bu bölüm sağlar. Beyin kabuğunun bağlantı kurucu alanları öğrenme, düşünme ve dil gibi yüksek beyin işlevleri ile ilgilidir

Beynin öğrenmesinde limbik sistem de önemli bir yer tutmaktadır. Limbik sistem, çevreden gelen uyarıcıları beyinde düzenleyip, beden ile çevre arasındaki dengeyi kuran sistemdir. Beynin birçok yapısı limbik sistemde bulunmaktadır. Limbik sistemdeki yapılardan birisi de hipokampustur. Hipokampus hafızanın merkezi olup duyusal bellekten, kısa süreli belleğe gelen bilgileri alır, kodları anlamlandırır ve uzun süreli bellekte kalıcı olarak depolanması için gönderir. Gönderilen bilgiler uzun süreli bellekte (kalıcı bellekte) kaydedilir ve gerektiğinde kullanılır

Beyin gelişimini sağlayan genetik program, embriyo döneminde ektodermden işe başlar.
İnsan beyni bebeklik döneminde çok hızlı büyüdüğünden bu dönemler en önemli zamanlar olarak kabul edilir.
Yeni doğanda insan beyninin ağırlığı yaklaşık 350 gramdır. Hayatın ilk yılının sonunda insan beyni yaklaşık 1000 gram ve erişkin yaşlarda ise 1200-1400 gramdır.

Hücresel gelişim fetal dönemde, miyelinlenme doğum sonrası dönemde ve çocuklukta en hızlıdır. Beyin gelişiminin hızlı olduğu diğer bir dönem de ergenliktir. Fetus bol sayıda sinir hücresi ile (nöronla) doğar ve yaşamın ilk yıllarında fizyolojik olarak nöron sayısı azalır. Yeni doğanların beyinlerindeki nöron sayıları bir yetişkininki ile yaklaşık olarak eşittir. Bunlar arasındaki bağlantılar ise henüz yeterince oluşmamıştır. Hayatın ilk 8 ayında beyinde sinapslar hızla gelişir.

İki yaş civarında snapslarin sayısı yetişkin seviyesine ulaşır. Üç yaşında çocuğun beyni 1000 trilyon snaps barındırır ki bu yetişkin beyinlerinde bulunanın iki katıdır. Bebeklerin beyinleri çok yoğun olarak adlandırılır. Bu dönemde beyin başka hiçbir dönemde olmadığı kadar karmaşık bağlantılar içerirler ve metabolizması da hızlı çalışır ve çok yüksek enerji tüketir.
Üç yaşına kadar bir çocuğun beynindeki sinaps gelişimi devam eder. Ergenlik yıllarında beyin üretebildiğinden çok daha fazla snaps kaybetmeye başlar.  Sekiz yaşındaki bir çocuğun snaps sayısı hemen hemen yarıya inmiştir.
Bebeklik döneminden sonra insan beyninde kullanılmayan veya ihtiyaç duyulmayan bağlantıların "korunmadığı" bir süreç başlar. Bazı bilim adamları bunun bir "kullan ya da kaybet" süreci olduğuna inanmaktadır.
Yeterince sıklıkta kullanılmayan snapslar yok olurken yaşantılarla pekiştirilenler kalıcı hale gelir. Örneğin düşünme ve dil gelişiminden sorumlu serebral kortekslerini çalıştıran bebeklerde bu bölgelerdeki bağlantıların çoğu kalıcı hale geleceğinden bu alanlar da daha yetkin hale geleceklerdir. Bunları kullanmayan bebekler ise düşünme ve dil konusunda geri kalabilirler.

İnsan yaşamının ilk yıllarında beyin yapısı ve zihin fonksiyonlarının gelişimi çok hızlı olmaktadır. OECD’nin 2007 raporuna göre çocuklarda ilk altı yıl beyin sistemi hızla gelişmekte, altı yaşında beyin gelişiminin % 90’ı tamamlanmaktadır. Doğum öncesi dönemin en çarpıcı özelliklerinden biri beyin gelişimidir. Bebekler doğduklarında 100 milyar nöron ya da sinir hücresine sahiptir ve bunlar beyinde hücre düzeyinde işlerler. Doğum öncesi gelişim boyunca nöronlar doğru yere yerleşim ve bağıntılı kurmaya başlamak için zaman harcarlar. Bu nöronlar doğum öncesinden başlayarak hızla gelişmekte, birbirleriyle bağ kurarak bebeğin görme, işitme, hareket etme, heyecan duyma gibi işlemlerini kontrol etmeye başlamaktadır. Nöronlar dışarıdan gelen uyarıcıların tekrar edilmesiyle harekete geçmekte ve gelişmektedir. Uygun uyarıcıların olmaması nöronlar arasında bağ kurulmamasına ve bazı nöronların zamanla körelmesine neden olmaktadır. Beyin “kullanılan gelişir, kullanılmayan körelir.” ilkesine göre çalışmaktadır
Bu nedenle bebeklerin anne ve babalarıyla etkileşimde bulunması, onların sesini duyması, söylediklerini dinlemesi, kokularını alması, görmesi, nöronları harekete geçirmekte ve beynin hızla gelişmesini sağlamaktadır. Bu işlemler bebeğin dinleme, hatırlama, anlama, öğrenme, düşünme gibi becerilerinin gelişimi açısından da çok önemlidir. Yeni doğan bebeğin nöron gelişimi ve zihinsel kapasitesi öğrenme açısından çok önemli olmakta, yeni doğan bebek çevresindekileri keşfederek, uygun uyarıcılardan yararlanarak dil ve zihinsel becerilerini geliştirmektedir. 
İnsan beyni, önceleri kişinin nefes alması, ağlaması, meme emmesi, uyuması ve bazı basit işlemleri öğrenmesini sağlarken, çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik gibi daha ilerki devrelerde çok daha karmaşık işlemleri yapar.
Çocukluk yıllarında en fazla gelişim, beynin korteks denilen ön-üst kısmında gerçekleşir. Bu bölüm anlama, mantık yürütme, planlama, karar verme, konuşma gibi bilişsel birçok işlemden sorumludur.
Beyin her bir yarı küresi birbirinden bağımsız olarak hatırlama, algılama ve hissetme yeteneğine sahiptir.
Duyuların algılanması, beyne yerleştirilmesi, kullanılması, yorumlanması, akıl yürütülmesi için beyinde birtakım biyokimyasal işlevlerin oluşması gerekir. Bu biyokimyasal olaylar elektrik akımının yardımıyla oluşur.
Normal akıl yürütme, beyne alınan bilgilerin olgunlaşması ile gerçekleşir.
Buna cevap verebilmek için araştırmacılar iki farklı beyin gelişimini iyi ayırt etmişlerdir.
 Birinci deneyimler-sonucu-beklenen beyin gelişimidir. Bu gelişim nesnelere dokunma, görme,  konuşma dili ve diğer sesleri duyma, hareket etme ve etrafını inceleme gibi sıradan deneyimlere bağlı olarak genç beynin hızlıca organize olmasıdır. Milyonlarca yıllık evrim sonu tüm bebeklerin ve diğer tüm küçük çocukların deneyimlere sahip olmaları normal bir gelişim göstermelerini sağlar.


Erken yaşlarda uygun uyarıcıyı nasıl nitelendirebiliriz?


İkinci beyin gelişim ise deneyime-bağımlı beyin gelişimidir ki bu da tüm yaşantımız boyunca gerçekleşir. Bu, ek bir gelişimi ve bireylere ve kültürlere bağlı olarak değişim gösteren özel öğrenme deneyimlerinin sonucu olarak beyin yapısının yeniden yapılandırılmasını içermektedir. Okuma ve yazma, bilgisayar oyunları oynama, karmaşık kilim dokumacılığı yapma, keman çalma bu özel öğrenme deneyimlerine verilebilecek örneklerdendir. 
Keman çalan bir bireyin beyin yapısı bir şaire göre farklıdır, çünkü ikisi de bu özel yeteneklere sahip olabilmek için beynin farklı alanlarını kullanmaktadır. Deneyimler sonucu beklenen beyin gelişimi erken yaşta ve doğal bir şekilde gelişir.  Elde edilen bu gelişim, yaşamın daha sonrasında ortaya çıkan deneyime-bağımlı beyin gelişiminin temelini oluşturmaktadır. Müzik, jimnastik, okuma gibi yoğun bir çalışma gerektiren becerileri kazanmak için yaşamın ilk birkaç yılındaki her dönemin kullanılması gerektiğini gösteren hiçbir delil yoktur. Bunun aksine, öğretmede acele edilmesi beynin nöral devrelerine baskı kurarak ona zarar verebilir.
Erken çocukluk döneminde çocuklara sunulan deneyim ve fırsatlar nöronlar arasındaki bağlantıları güçlendirmektedir. Bu bağlantılar, çocuklar kendi çevrelerini keşfettikçe, oyun oynadıkça ve diğer insanlar ile ilişkiler geliştirdikçe oluşmaktadır. Bağlantılar beyin gelişiminde önemli bir yer tutmaktadır. Erken yaşlarda şekillenen nöral patikalar, sinyalleri taşımakta ve yaşam boyunca bilginin işlenmesini sağlamaktadırlar. Her ne kadar öğrenme yaşam boyu sürüyor olsa da, beynin belli bir çeşit öğrenmeyi sağlayan nöral patikalar yaratmada özellikle etkili olduğu kritik dönemler vardır.
Çocukların bu duyarlı dönemlerde yaşadığı deneyimler nöral patikaları sağlamlaştırır. Örneğin, görsel ve dilsel gelişim için fırsat çok erken yaşlarda ortaya çıkar ve on yaş civarında kaybedilir. Erken çocukluk döneminde, oyun kritik bir öneme sahiptir. Çünkü nöral patikaların gelişmesine katkıda bulunacak önemli deneyimler yaşanmasını sağlar. Çocuklar yenilerini öğrenmeye geçmeden önce daha önce öğrendikleri becerileri uygulamak ve geliştirmek için zamana ihtiyaç duyarlar. Bununla birlikte, öğrenme anlamlı, sevgi ve desteğin sunulduğu bir ortamda gerçekleşmelidir.
Hamileliğin ilk dört ayında yaklaşık 200 milyar sinir hücresi oluşur. Fakat bu sinirlerden yarısı, büyüyen fetüsün herhangi bir alanı ile bağlantı kuramadığı için yok olur. Bu amaçlı nöron yıkımı genetik olarak programlanmıştır. Annenin gebelikte alkol ya da uyuşturucu alması, iyi beslenmemesi beyin hücrelerinin gelişimini engeller, hatta zihinsel problemlere yol açabilir. Beyin hücrelerinin çoğu doğum öncesi dönemin 4. ve 7. ayları arasında gelişir. Bu aylarda fetüs dakikada 250.000, saatte 15 milyon nöron üretir. Nöronlar geniş bir ağ oluşturarak diğer hücrelerle bağlantı kurarlar. Yeni doğmuş bir bebeğin beyninde bir trilyondan fazla bağlantı vardır.
Beyin uyum sağlayıcı bir organdır. Gerekli olmayan ve kullanılmayan milyonlarca hücre bağlantısını atar. Yeni doğanda nöronlar henüz olgunlaşmamıştır, aksonların etrafında miyelin zarı yoktur ve nöronlar arasında çok az bağlantı vardır. Serebral korteksin pek çok bölümü durgundur. En hareketli bölge motor hareketlerle ilgili olan beyin sapı ve serebellumdur.

Beyin Gelişiminde Duyusal Yoksunluk ve Zenginleştirilmiş Çevre




Beynin gelişimi, küçük bir çocuğun genleri (kalıtım) ve yaşam deneyimleri (çevre) arasındaki karmaşık ilişkiye dayanmaktadır. Genetik ve çevre beyin gelişimi sırasında birbirleri ile ilişki kurarlar. 
Genetik bilgi nöronların oluşumunu, nöronların nasıl çalışıp hayatta kalacağı ve majör nöronal bağlantıların nasıl yapılacağı hususunda bilgi sunar.
Çevre ve tecrübeler nöronlar arasındaki detaylı sinapsların şekillenmesinde rol oynar.
Bu süreçte kullanılan sinapslar güçlenerek kullanılmaya devam ederken anılmayan sinapslar kaybolurlar.
Çevre;
Çevre ve tecrübeler nöronlar arasındaki detaylı sinapsların şekillenmesinde rol oynar. Bu süreçte kullanılan sinapslar güçlenerek kullanılmaya devam ederken anılmayan sinapslar kaybolurlar. Gelişen bir beyin şekillenmeye açık ve esnektir; yeni sinaps ve bağlantılar ile hızlı bir gelişim göstermeye açıktır. Beynin elastikliği onun sürekli olarak yapısının değişmesine ve dış deneyimlere karşılık olarak işlemesine imkan tanır.
Yalnızca beyindeki hücre sayısını ve onun etrafındaki bağlantı sayısını değil, bağlantıların kurulma şeklini de etkiler. Beyin zamanla çevresi ile iletişim kurma doğrultusunda gelişir, bu yüzden, zengin bir çevre, gelişimin çeşitli yönlerini aynı anda etkiler.
 İhmal ya da kötüye kullanma çocuğun gelişen beyin işlevlerini olumsuz yönde etkiler.
Eğer çocuk erken yaşlarda çok az uyarıcı alırsa, sinapslar oluşmaz ve beyin çok az bağlantı kurmuş olur.

Bebeklik Dönemi;




Bebeklere algısal, motor, dil ile ilgili deneyimler sağlamak beyinde dendritlerin oluşmasını sağlayarak ve snapsların oluşmasını arttıracaktır. Tabii ki aşırı uyarılma (beynin sürekli görsel ve işitsel uyaran bombardımanına tutulması) sağlıklı beyin gelişiminin aleyhine çalışacaktır.
Bu gibi durumlar nöron gelişimini engelleyebilecek ve strese sebep olacaktır.
 Beyin gelişiminde en çok bebeklerin ebeveyn/bakıcılarıyla duygusal bağ kurması şeklinde tanımlanan bağlanma sürecidir. 
Bebekler ana-babalarından ilgi gördüklerinde bu yetişkinlerle aralarında bir güven ilişkisi geliştirirler. Bu bağ çocuğun beynini stres ve travmadan korur. Bebekler stres yaşadıklarında vücutta kortizol denilen bir hormonun seviyesi artar. Bu hormon snapsları yok edici ve nöronları zayıflatıcı etkisiyle beyin gelişimine zarar veren bir elementtir.
Büyük stres altında büyüyen bebeklerin (ör. İhmal, istismar) beyin gelişiminin sekteye uğrama ihtimali yüksek kortizol hormonu seviyesi ile katlanarak artar. Bu durum özellikle beynin duygusal dengeyi sağlayan alanlarının etkilenmesine neden olur.
 Beynin bitmez, tükenmez bir öğrenme kapasitesi vardır. İnsanlar beynin bu uçsuz bucaksız kapasitesini ve nesneleri anlamlandırma kapasitesi göz nünde bulundurularak beynin yapısı ve nasıl çalıştığını öğrenmek ve bu konu hakkında araştırmalar yapmak gerekmektedir.
 Bu doğrultuda beyin ile ilgili araştırmaların yapılması, erken dönemde çocuklara sunulan deneyim ve fırsatların nöronlar arasındaki bağlantıları güçlendirdiği gerçeğinden hareketle çocuklara zengin uyarıcılı çevrenin sunulması önerilebilir. 

0 yorum:

Yorum Gönder

Search

Takip Et!

Instagram YouTUbe Gmail