Çocuk gelişimi, birey doğumda ve ergenliğin sona ermesi arasında meydana gelen biyolojik, psikolojik ve duygusal değişimleri gerektirir, çünkü birey bağımlılıktan artan özerkliğe geçmeye başlar. Tahmin edilebilir bir sıraya sahip, ancak her çocuk için benzersiz bir kursa sahip olan sürekli bir süreçtir.

18 Temmuz 2019 Perşembe

Çocuk Gelişim UzmanıTarafından Yazıldı. İçinde , , , , , , , , , , , , , , konuları yer almaktadır. | Temmuz 18, 2019 Yorum Yok





DİL GELİŞİM ÖZELLİKLERİ
Bebeklerin çevrelerini keşfettikleri ve yeni deneyimler aradıkları algısal ve bilişsel ilerlemeler, dil gibi muhteşem bir sistemin zeminini oluşturmaktadır. En şaşırtıcı insan fenomenlerinden birisi şüphesiz dil gelişimidir.

 Bebekler dili kullanmaya beklenmediği kadar erken başlayabilirler. İlk birkaç günde bile iletişim kurmaya çalışır, anne babalarının anlayacağı mesajlar gönderirler ve hareketleriyle yetişkinlerin niyetlerini anladıklarını belli edebilirler.

Peki bebekler bu becerileri kazanırken nasıl bir ilerleme kaydederler?

 Bu soruya cevap vermek için bu bölümde, dil gelişimi ile ilgili kavramlara yer verilerek dil gelişim aşamaları ve bebeklik dönemi dil gelişiminde önde gelen kuramlar incelenecektir.
İletişimi ve toplumsallaşmayı sağlayan en önemli araçlardan birisi dildir. Dilin iletişim amaçlı kullanımı yaşamın ilk yıllarından itibaren gelişmekte, gelişim sürecinde de oldukça önem kazanmaktadır.
Dil, aslında oldukça karmaşık bir yapıya sahiptir. Sonsuz bir üretkenliği ve belirli kuralları vardır. Dilin kullanımı üç biçimde görülür. Bunlar jest dili, alıcı dil ve ifade edici dildir.

Jest dili

‘Sekiz aylık bebek annesinin elinde gördüğü boş meyve suyu kutusuna uzanıyor, ellerini açıp kapatıyor ve sesler çıkarıyor. Annesi bebeğinin ısrarlı ses ve jestlerinin kutuyu elde etmek için olduğunu biliyor. Kutuyu bebeğe verdiğinde bebeğin ses ve mimiklerinin değiştiğini gözlemliyor.’
Bebekler yaklaşık olarak sekizinci ve dokuzuncu aylarda birçok kültürde, diğerlerinden görerek nesnelere doğru işaret etmeyi öğrenecektir. Dilin bebek tarafından hareketler veya yüz mimikleriyle ifade biçimi olan jest dili, farklı kültürlerde farklı şekillerde de ortaya çıkabilmektedir.
Dil Gelişimi İle İlgili Kavramlar



 Alıcı dil
 Birçok dilbilimci bebeklerdeki dili anlama yeteneği olarak tanımlanan alıcı dil yeteneğinin ifade etme becerilerinden çok daha önce kazanıldığını düşünür. Hemen hemen her yaşta anlama becerisi, sözcük üretiminden önce gerçekleşir.
Bebeklerin elli kelime anladıkları on üç ay ile elli kelime ifade edebildikleri on sekiz ay arasında beş aylık bir zaman farkı vardır.

 Bebekler dili çok erken dönemlerde anlayabilir ama motor becerileri, hatırlama ve geri çağırma kapasiteleri henüz hazır olmadığı için ifade edemeyebilirler.
Bazı anneler henüz hamileyken anne karnındaki fetüsle konuşmalar yapabilmektedir. Erken aylarda anne-babaların bebekle yapacağı bu tür konuşmalar olumlu sonuçlar veren alıştırmalar olarak görülür.

İfade Edici Dil
 Dilin sözel ifadeler şekline dönüşmesidir. Konuşma algısının oluşması temelde doğumda var olan dili diğer seslerden farklı olarak algılama ve işlemden geçirme sürecidir. İfade edici dil gelişimi bebek yaklaşık olarak bir yaşına geldiğinde başlar ve artarak devam eder.
 Bebeklik dönemi dil gelişiminde, kullanılan kavramlar arasında telegrafik konuşma, aşırı genelleme, aşırı kısıtlama, gibi kavramlar da yer almaktadır.

 Telegrafik konuşma
 Yaklaşık iki yaş civarındaki çocuklar sadece iki kelimelik yapılar kullanarak nesne ya da olaylar ile ilgili yorum yaparlar. Çocukta telegrafik konuşma olarak adlandırılan bu yapıda çocuk, cümlenin halen anlamını koruyan en yalın halini sunmaktadır.
 ‘Top oynayan İrem, masanın altına giren topu almak için uzanıp başaramadığında, abisine döndü ve ‘top gitti’ dedi. İrem bu cümleyi ‘top masanın altına yuvarlandı’ anlamında kullandı. Yalnızca mesajı için gerekli olan kelimeleri seçmişti ve yer bildiren kavramlar gibi daha az önemli kelimeleri atlamıştı.’

Aşırı Genelleme
Bebekler konuşmaya ilk geçiş aşamasında genellikle iki tür hatayı sık olarak yaparlar. Bunlardan ilki aşırı genellemedir. Bebek belki de sınırlı sözcük kapasitesi nedeniyle bir kelimeyi olduğundan çok daha fazla anlamı belirtmek ya da betimlemek için kullanır. Örneğin; her gördüğü erkeğe ‘baba’ diyebilir ya da ‘araba’ sözcüğünü sadece araba için değil minibüs, kamyon ve otobüs için de kullanabilir.

Aşırı kısıtlama
Konuşmaya geçiş aşamasındaki ikinci yaygın hata, aşırı kısıtlamadır. Çocuk bu aşamada kelimeye yetişkinin yüklediğinden daha dar bir anlam yüklemektedir. Bu yönüyle aşırı genelleştirmenin tersi olarak kabul edilebilir.
‘İki yaşındaki İpek ‘ayakkabı’ kelimesini sadece kendi pembe ayakkabıları için kullanmaktadır. Annesinin onu parka götürmesini istediği zamanlar ayakkabılarını alıp kapıya yürümekte ve beklemektedir.’
Bu yaşlarda görülen egosantrizm (benmerkezci düşünce) aşırı kısıtlamanın nedenlerinden birisi olarak görülebilir. Yukarıdaki örnekte İpek, ayakkabılarını almanın annesinin onu parka götürebilecek güçte bir etkiye sahip olduğuna inanmaktadır.

 Bebekler için iletişim, bebeğin mesajlarını diğerlerine iletmek için kullandığı davranışlarla başlamaktadır. Jestler, sesler, ağlamalar bu davranışlara birer örnektir. Ayrıca jest ve seslerin, ağlamanın, erken dönemde kişisel bir tür iletişim yöntemi olduğu yönünde bulgular mevcuttur.
Bebeklerde bu davranışların bütünü üretken iletişim olarak kabul edilmektedir.

Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde İletişim ve Dil Gelişim Aşamaları


Çocuklar üzerinde yapılan dil gelişimi çalışmaları sonunda, özellikle konuşmayı öğrenmenin ilk dönemlerinde dünya çocuklarının genel olarak temelde aynı gramer kurallarını kullandıkları görülmüştür.
Dilin gelişimi çocuktan çocuğa farklılık gösterse de dil gelişim süreci evrensel olarak açıklanır.
Yenidoğan dönemi - Ağlama (0-6 Hafta)

 Bebekler doğumdan sonraki ilk iki hafta sırasında ağlama dışında çok az ses üretirler ve ağlama davranışı bebekler için ilk ve en eski üretken iletişim örneklerinden birisidir.
Bebeklerin farklı duygularda özel ihtiyaçlarını ifade etme sırasında ağlamalarının akustik özelliklerini değiştirip değiştirmediği tartışmalı bir konudur.
Yapılmış çalışmalarda bebeğin ağlamasının ses perdesi, uzunluğu ve aradaki durakların sayısıyla, duygularının boyutunu ifade ettiği görülmüştür.
'Bir anne henüz bir aylık olan bebeğinin iki farklı şekilde ağladığını belirtmektedir. Annenin tanımladığı ilk ağlama uzun ve duraklamaları az; şiddeti yüksek olandır. Anneye göre bu, bebeğinin acıktığına işarettir. Anne bu durumda bebeği kucağına alır ve besler. Diğer ağlama ise kısa ve duraklamalıdır. Anne bebeğin genellikle altı ıslandığında ya da herhangi bir rahatsızlık hissettiğinde bu şekilde ağladığını belirtir. Anne, bebeğinin ağlama sesinden ve şeklinden gereksinimlerini ayırt edebildiğini ifade etmektedir.'
Ağlama, bireye ve kültüre göre farklılık göstermektedir. Mizaç, aile koşulları ve etnik gruplar farklı ağlama davranışlarını doğurur.
 Burada anne babaların bebeklerin ağlamalarına verdikleri cevap da önem taşımaktadır. Bazı anne babalar bebekleri ile oynamaya ve konuşmaya başlarken bazıları sarılmayı ya da bebeği beslemeyi tercih edebilmektedir.
 Ağlayan bir bebeğe nasıl yaklaşılması gerektiği ile ilgili farklı kültürlerde ve ailelerde değişik uygulamalar olsa da ağlama, bebek için bir iletişim şekli olarak görülmektedir ve bebeklerin iletişimsel yetkinliklerini de artırmaktadır.

 Gığıldama dönemi (6 Hafta- 3 Ay)
  İlk bir kaç ay içerisinde bebekler sesler çıkararak ve bazı jestler yoluyla iletişim kurarlar. Bebek bu sürede sesli harfler üretmekte bir yandan da diğerlerinden görerek nesnelere doğru işaret etmeyi öğrenmektedir.
Sesli harfler fiziksel olarak daha az motor kontrol gerektiği için çıkarılması kolay seslerdir. Ancak bebek ünsüz sesler de üretir ve ikinci aydan itibaren bu ünlü ve ünsüz sesleri kullanarak bazı birleşimler ve aah, ooo gibi uzatmalar yapmaya başlar. Çıkarılan bu sesler ağır işit- me kayıplı bir bebekte bile bulunabilir. Ünlü ses çıkışı ve gığıldamanın doğuştan gelen bir eylem olduğu bilinmektedir. Bebeklerin istek ve düşüncelerini iletmek için kullandığı sesler onun yaşam alanında sürekli duyduğu ve aşinalık kazandığı sesler olabilir. Şehrin kırsal kesiminde hayvancılıkla uğraşan bir ailenin iki buçuk aylık bebeği, an- nesinin her sabah ahıra gittiği saatlerde inek seslerini duyar ve ardından ‘mööö’ sesi çıkarmaya başlar. Akşamları ise koyunları içeri kapatmaya çalışan babasının sesini ve koyun seslerini çıkarmaya çalışır. Görülüyor ki bebekler ilk bir kaç ayda bile insanların konuşmasını dinliyor ve konuş- maya benzer sesler üretebiliyorlar. Yetişkinlerin ve anne-babaların bu sürece yardım etmeleri bazen zor olabilir, fakat duyarlı olmaları bebeklerin erken dönem dil gelişimine katkı sağlamaktadır.

 Mırıldanma dönemi (Babbling) (4-6 Ay)
Bebeğin dil üzerindeki kontrolünün artması ile dili yuvarlama becerisi görülür. Bu beceri, bebeğin “ba-ba-ba”, “de-de-de”, “ma-ma-ma” gibi ünlü-ünsüz birliklerini tekrar etmesini ve bu birleşimleri tekrar tekrar yaparak yetişkinlerin tonlama, ritm ve vurgulama örüntülerini kullanmaya başlamasını sağlar.Birçok psikodilbilimci, bu tür mırıldanmaların ve tekrarların, bir iletişim çabası olmaktan ziyade bebeğin sesle oyun oynaması olduğuna inanır. Bilişsel gelişimin anlatıldığı bölümde birinci döngüsel tepkiler aşaması düşü- nüldüğünde bebek tesadüfen bir ses çıkardığı zaman bunun bebekte merak ve ilginç bir his uyandırdığı ve bebeğin o sesi tekrar etmesinin bilişsel ve dil gelişimindeki paralelliği ortaya koyduğu görülür. Erken dönemde mırıldanma genellikle açık ünlülerle olurken dört ve beşinci aylarda mırıldanmaya daha fazla ünsüz ses katılır.

 Mırıldanmanın tekrarı dönem  (Lalling) (7 - 9 ay)
 Bu dönemde bebek, kaslarını ünlü sesleri ünsüz seslerle birleştirecek şekilde koor- dine etmeye başlar.
Ünlü-ünsüz birleşimlerinin tekrarı (bababa, mamama) işitmenin birleştirilmesiyle birlikte, işitilen seslerin de tekrarını içerir.
Dilin gerçekten anlaşılması sekizinci ay dolaylarına rastlar.
İlk yılın son çeyreğinde bebekler alışkın oldukları ortamda sürekli duydukları bazı sözcüklere yanıt vermeye başlarlar. Örneğin anne ‹haydi cee oynayalım› dediğinde bebek ellerini çırpar. Bu erken anlamalar sözün gelişi ile ilgilidir.
Yedinci aydan başlayarak tekrarlanan sesler konuşma dilinin özelliklerini daha fazla yansıtmaya başlar.
 Bebeğin etrafındaki kişilerce de bu seslere sürekli karşılık verilirse bebek, yaptığı ses birleşimlerini ilerleyen haftalarda yetişkin konuşmasındaki seslere benzer sesler katarak değiştirir. Aşağıdaki örnek bu durumu betimlemektedir.
Bir anne yedi aylık bebeğinin aşılarını yaptırmak için gittiği sağlık merke- zinde beklerken, yanındaki iki kadının bebeğin agulamalarına karşılık vererek onunla konuşmalarını gözlemledi. Bebek gülümseyip sesler çıkarıyor ve işaret ederek iletişim kuruyordu.  Konuşma diline karşılık vererek daha çok ses çıkarmaya çalışıyordu.


Ses sözcük dönemi (9 -12 ay)
 Dokuzuncu aydan itibaren bebeğin ürettiği sesler ve heceler, sosyal dil örüntüle- rinin ses ve tonlama örüntülerini yansıtır. Birinci yılın sonlarına doğru uzun, tekrarlanan, ünlü-ünsüz-ünlü sıralamasıyla giden sesler üretilmeye başlanır.
 On ve on birinci aylarda bebeğin konuşması ifade edici jargon haline gelir.
 Jargon, karmaşıklığı ve entonasyonu yetişkin konuşmasına çok benzeyen, kulağa da bebek tam cümlelerle konuşuyormuş izlenimi veren bebeğin kendine has kullandığı bir dildir. Bebek insan seslerini bilinçli olarak taklit eder.

Tek sözcük dönemi (12-18 ay)
Bebekler yaklaşık olarak birinci yaşlarının sonlarına doğru ilk kelimelerini söylemektedir.
İlk kelimelerin tam olarak ne zaman ortaya çıktığını anlamak güç olabilir çünkü bebekler, yetişkinler tarafından anlaşılmayan şekilde sözler üretmektedir.
İlk yıldaki konuşmayı oluşturan ilk kelimeler Piaget’ nin anlattığı gibi bebekler tarafın- dan oluşturulan duyu motor temellerine dayanır.
Çevredeki bir yaşını geçmiş bebeği olan ebeveynlere bebeklerinin kullandığı ilk birkaç sözcüğü sorulduğunda; ilk sözcüklerin bebeğe yakın kişiler, top, araba hareket eden ya da ettirilebilen nesneler, vuuuuv, düüüt gibi çeşitli ses efektleri ve tanıdık durumları belirtmek için yaptıkları hareketlerin sözel ifadeleri (başbaş, güle güle, merhaba) olduğu görülür.
Bu dönemde bebeklerin söylemeyi öğrendiği sözcük sayısı yaklaşık otuzu geçmez.  Yeni sözcüklerin çoğu başlangıçta nesne ya da insan adları iken, zamanla fiil ve benzeri sözcükleri içerir.
Ad öğreniminin fiil öğreniminden önce gelmesinin nedeni, on sekiz aylık olana dek sözcükleri bir şekilde birleştirme yeteneğinden yoksun olmasıdır.
Bebekler ilk kelimelerini öğrenirken bazen bu kelimeleri çok sınırlı ya da geniş anlamlarda kullanırlar.
Bu durum dil gelişimi ile ilgili kavramlar bölümünde açıklanan aşırı kısıtlama ve aşırı genellemeyi oluşturur. Bebekler yeni bir kelimeyi bazen benzer bir grup deneyimi ifade etmek için kullanırlar.
Örneğin ayakkabı bağcıklarını çözmek için ‘aç’ derler. Bu durum bize bebeklerin bilinçli şekilde kapsam genişliği yaptığını gösterir; çünkü bebekler uygun bir kelimeyi hatırlamada güçlük çeker ya da bir kelimenin telaf- fuzu güç olduğunda, bebekler bunun yerine, söyleyebilecekleri ilişkili başka bir kelime seçerler.

İki sözcüklü ifadeler dönemi (18-24 ay)
Bebekler konuşma dilini kullanmaya başladıktan sonra sözcük dağarcıklarına her hafta bir ile üç yeni sözcük eklerler.
 On sekiz ve yirmi dört aylar arasında ise sözcük kazanımı etkileyici şekilde artar. Bu, aynı zamanda yavaş bir öğrenme aşamasından hızlı bir aşamaya geçiştir.
 Son araştırmalar da göstermiştir ki bebek sözcük öğrenmede sürekli bir ilerleme gösterir ve bu okul öncesi döneme kadar devam eder.
Sözcük dağarcığının büyüklüğü yaklaşık iki yüz kelimeye doğru ilerlerken bebekler iki sözcüğü birleştirmeye başlar.
 İlk cümleler sadece iki kelimeden oluşmalarına rağmen sayısız fikir, nesne veya eylemler arası ilişkileri ifade edebilir.
 İlk cümleler çoğunlukla isim ve fiillerin birleşimlerinden oluşur. ‘ top fırlat’, ‘anne ayakkabı’, ‘ araba gitti’ şeklindeki iki kelimelik yapılar, telegrafik konuşma olarak adlandırılır. Bebek daha anlamlı kelimelere odaklanır ve önemsiz kelimeleri atlar.
İki kelimelik cümlelerde bebekler kelimelerin sırasına da karar verirler. ‘top fırlat’ örneğinde çocuk nesneyi (top) ,eylemden (fırlat) önce söyleyerek basit cümle yapısını takip eder. Birçok dilbilimci bebeklerin basit dilbilgisi kurallarını izlediğini düşünür ve bebeklerin örtülü dil bilgisi becerisine sahip olduğunu ifade eder. Özetle bebekler, ke- lime anlamlarını kavramaya ve bu sınırlı kelimeleri mümkün olan her şekilde düşüncelerini aktarmakta kullanmaktadırlar. Deneyimleri arttıkça da daha çok nesne ve olayın olduğu kelime dizileri ve diğer dilbilgisi kurallarını oluştururlar.

 Üç ve daha fazla sözcüklü ifadeler dönemi (2-3yaş)
 Üç yaşındaki çocuklar artık dilin kullanımı için gerekli kazanımları edinmiş ve yaklaşık dokuz yüz sözcüklük bir dağarcığa sahip olmuşlardır. Bu dönemde iletişim, sosyal bir amaç haline geldiği için çocukların karşılıklı konuşmada sohbet konusunu sürdürmesi gerekmektedir.
Buna karşın pek çok çocuk bu dönemde sohbet sırasında konudan konuya atlar ve sözcüklerin bazı kısımlarını tekrar etme veya taklit etme yoluyla sohbeti sürdürür. Cümle yapısı bebeğin üçüncü yılında oldukça karmaşık bir hal alır. Artık çocuk, konuşmalarında isim ve fiil dışındaki kelime çeşitlerini ve cümle öğelerini kullanır. Konuşmanın anlaşılması iki yaşından üç yaşına doğru süreklilik gösteren bir şekilde artar.  Ortalama üç yaşındaki çocuklar yeni öğrendikleri kelimeleri sürekli tekrarlar. Bu tekrarlar, çocuğun kelime kullanımında ustalaşmasını, öğrenilecek kelimelerin ön öğrenmelerini oluşturmaktadır.
 Buna ek olarak üç yaşından sonra çocuklar, kendini dinleyenlerin tepkilerine ve bulunduğu durumlara uygun olarak iletişimini uyarlayabilir.
Kendisinden daha küçük çocuklar veya bebeklerle iletişime girdiğinde cümlelerinin uzunluğunu duygularını (örn., yüz ifadesi, ses tonu, beden dili vb.) ve dil içeriklerini değiştirirken gözlenebilirler.
Erken dönemde dil kazanımı farklı görüşler ile açıklanmaya çalışılmış, bu alanda yapılan çalışmalar ışığında dil gelişimi ile ilgili bilgilerde 1950’ lerden bu yana önemli değişiklikler olmuştur. Dilin kazanılmasını davranışçı kuram, psiko-linguistik kuram, etkileşimci bakış açısı ve sosyal öğrenme kuramları farklı şekillerde açıklamaktadır.
DİL GELİŞİMİNİ ETKİLEYEN ETMENLER


Dil kazanımını ve bu sürecin gelişimsel hızını ya da olası patolojilerini etkileyen pek çok faktör bulunmaktadır.
Birçok gelişimsel yetersizlik doğrudan dilin kullanımını ve şeklini, doğuştan meydana gelen ağız yapısındaki bazı anomaliler (yarık dudak ve/veya damak) fizyolojik üretimi etkileyebilmektedir.
Bunun yanı sıra serebral palsi konuşma üremini aksatan sınırlı solunum kapasitesine neden olabilmektedir.
Diğer gelişimsel yetersizlikler öğrenme hızına etki ederek dolaylı yoldan dilin içerik ve kullanım edinimini yavaşlatabilmektedir. Örneğin, otizm dil gelişiminin tüm alanlarında sapmalarla ilişkili olmaktadır.
Dil gelişimi sürecinde beyin gelişimi de önemli bir yapıtaşıdır.
Son dönem beyin görüntüleme araştırmaları, dil işlevleri ve beyin yapıları arasındaki ilişki üzerine daha fazla yoğunlaşmakta ve bu ilişkinin aslında daha karmaşık bir yapı olduğu yönünde birleşmektedir.
Uzun süre geçerliliğini koruyan inanışın tersine, Broka ve Wernicke alanlarının özgün dil işlevlerinde tek başlarına ya da esas olarak sorumlu olmadığı görülmektedir. Dilin büyük bir kısmı yaşamın erken dönemlerinde beynin dil uyarımına özellikle duyarlı olduğu bir yaş aralığında kazanılır. Beyin lateralizasyonu ile örtüşen bu duyarlı dönemler, dil gelişiminin özgün biyolojik niteliklerinin bulunduğu görüşünü destekler niteliktedir.
Çocuğun içinde bulunduğu kültür ve iletişim kuracağı sosyal ortam da dil gelişimini doğrudan etkilemektedir. Bebeğin yakın çevresinde yer alan kişiler birinci dereceden etkin rol oynamaktadır.
Bebeğe bakan kişi tarafından daha çok kullanılan kelimeler, be- beklerin daha fazla öğrenmelerini sağlamaktadır.
 Anne babaları ya da yakın çevresin- den daha az sözel uyarı alan bebekler genellikle daha dar bir kelime dağarcığına sahip olmaktadır.
Çevre ve özellikle anne tarafından çocuğa sunulan sözel uyaranların, dil gelişimini olumlu yönde etkilediği bilinmektedir. Bebeklik döneminde,  bebek-anne arasındaki duygusal iletişim öncelikle yüz yüze bakma, dokunma ve ses çıkarma şeklinde gerçekleşmektedir. Bebeklik döneminde bu etkileşimin iyi olması, çocuğun dil gelişimi- ne olumlu yönde yansımaktadır.
Çeşitli sebeplerle ve değişik şartlar altında birden fazla dil edinimi ve ikinci bir dilin ana dile yakın düzeyde öğrenilmesi iki dillilik (bilingualism) olarak ifade edilir. Dünyadaki çocukların en az yarısı iki veya daha çok dili konuşabilmektedir. ABD ve birçok Avrupa ülkesinde bu sayı gittikçe artmaktadır.
Peki, iki dilli yaşantıların çocukların kelime öğrenimine etkisi nedir?
İki dilli bir çocuğun hangi dili daha çok kullanacağı o dillerin hangisine daha çok maruz kalmış olasıyla ilişkilidir. Eğer Türkçe/Kürtçe konuşan bir çocuğun evinde zamanın %80 ‘inde Kürtçe konuşuluyor ise o çocuğun sözcük dağarcığı daha çok Kürtçe kelimelerden oluşacaktır.

İki Dillilik


 Öğrenilen dilin kelimeleri de dâhil olmak üzere çocuğun tüm kelime haznesini oluşturan zihinsel sözlüğünde ise Kürtçe diline ait daha fazla kelime ve dil girdisi barınmaktadır.
Ailelerin sıklıkla endişe ettikleri konulardan bir tane- si iki dilli ortamlarda yetişen çocukların dil gelişimlerinde gecikme olup olmayacağı konusudur. İki dilli çocukların yaşadıkları sözel çevreler tek dil konuşulan ailelerde büyüyen çocuklara göre daha karmaşık ve akıl karıştırıcı görünebilmektedir.
İki dilli bebekler bazı kelimeleri bir dilde diğerlerini ise öbür dilde öğrenirler. Sadece bir dili seçerek çocuğun dil gelişimini tek dile göre ölçmek eksik veriler sağlayacaktır.
Çocuğun konuştuğu iki dil birden göz önüne alındığında, dilin ilk kazanıldığı yıllarda öğrenilen kelime sayısı bakımından iki dilli olan ve tek dil konuşan çocuklar arasında hemen hemen hiçbir fark bulunmamıştır.

Kaynaklar

Yıldız Bıçakçı, M. (Editör), Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde (0-36 Ay) Gelişim, Duyuların Gelişimi ve Desteklenmesi, Eğiten Kitap, Ankara, 2015.



Çocuk Gelişim UzmanıTarafından Yazıldı. İçinde , , , , , , , , , , , , , konuları yer almaktadır. | Temmuz 18, 2019 Yorum Yok



BİLİŞSEL GELİŞİM

 Biliş; içsel zihin sürecini tanımlamaktadır ve zihin içindeki birçok şeyi kapsayan geniş bir terimdir. Dil gelişimi de bunların içerisindedir.
Bebeklerin düşünme ve öğrenme biçimleri, kendilerinden daha büyük çocuklardan ve yetişkinlerden farklılık göstermektedir.
Bebeklerin bilişsel gelişimlerini araştırırken, onlara düşünceleri hakkında sorular soramayacağımız için araştırmacılar bebeklerin bilişsel gelişimlerini, bebeğin davranışlarını, bilişsel yeteneklerini ve değişimlerini gözlemleyerek çıkarsamışlardır.
Değişim gerçekten çok önemlidir. Aşağıda anlatılan yaşantı, bebeklerin zihinsel gelişiminin neden etkileyici ve önemli olduğunu görülmesini sağlayacaktır.

‘Dört aylık Ayşe halka şeklindeki oyuncağını elinden düşürdüğünde şaşırmış bir şekilde parmaklarına bakıyordu. Başını çevirerek, kardeşinin düşen oyuncağına bakan bir yaşındaki Begüm, oturduğu yerden elindeki oyuncağın uzun sapını kullanarak uzaktaki halkayı çubuğa geçirdi ve halkayı aldı. Ceren düşen halkasını unutmuştu. Begüm ise düşerken ses çıkaran halkayı bulmak için etrafa bakınmış, gördüğünde oyuncağının sapını kullanarak amaçlı bir davranışta bulunmuş ve halkaya ulaşabilmiştir.’
    Bilişsel gelişimin temeli nörolojik gelişme ve olgunlaşmayla bağlantılıdır. Beyin gerekli olan ve olmayan nöral bağlantıları bir çeşit ‘budama’ sürecinden geçirir.
         Erken deneyimler, nörolojik gelişim için anahtardır. Bilindiği gibi beyin gelişimi döllenmeden kısa süre sonra başlayarak ergenlik boyunca da devam etmesine rağmen beyin gelişiminin ve gelişim alanlarının en hızlı olduğu dönem ilk birkaç yılı kapsamaktadır
Bebeğin bilişsel gelişim süreci belirli basamaklar doğrultusunda ilerlemekte olup bilişsel gelişimi anlamak öncelikle bilişsel gelişim ile ilgili kavramları ve bilişsel gelişim kuramlarını incelemek ile mümkün olabilmektedir. Bu nedenle öncelikle bilişsel gelişim ile ilgili kavramlara yer verilmiştir.

Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde Bilişsel Gelişim İle İlgili Kavramlar


Bebeklik dönemindeki diğer bilişsel yetenekler üç alt başlıkta incelenecektir. Bunlar;

1.Bellek
2.Dikkat
3.Taklit

Bellek

  Bebeklerin düşünce süreci, ortamın ve materyallerin tanıdık olup bebek tarafından anlamlandırıldığı sürece birçok durumun bellekte tutabileceği şeklinde işlemektedir.
   Erken deneyimlerin çocukların belleklerinde uzun bir süre kaldığı düşünülmektedir. Bu doğrultuda bebeklere sunulan zengin bir çevre olanağının ve bakım veren ki- şilerin sundukları deneyimler önem kazanmaktadır. Bebeklerin bellekleri onların bir sonraki bilişsel yetenekleri ile de ilişkilidir.
Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde Bilişsel Gelişim İle İlgili Kavramlar

Dikkat

 Dikkat, bellek ile ilişkilendirilebilecek bir yetidir. Bebeklerde bilişsel yeteneklerin diğer birçok boyutunda olduğu gibi dikkat de yaş- la birlikte hem sürede hem de seçicilikte ileri düzeylere ulaşır.
 Nesnelere yönelip dikkat eden ve nesnelerin sadece bir tek özelliğine değil farklı özelliklerine de dikkatini yöneltebilen bebeklerin bilgiyi daha hızlı işlemlediği gözlemlenmiştir.

Taklit
'Çerkez bir anne bebeği ile katıldığı geleneksel Çerkez düğünlerinden birinde dans eder. Bu sırada bebeğinin de elinden tutar ve şarkı söyleyerek dans ederler. Bebek başka bir zaman benzer müzik duyduğunda düğünde annesinin yaptığı hareketlerin aynısını tekrar eder ve çevresindekiler şaşırır.’
Anne bebeğiyle dans ederek onun taklit etme becerisini teşvik eder. Dans ederken bebek annesinin hareketlerini ve mimiklerini taklit eder. Bu dönemde görülen taklit ertelenmiş taklit olup, daha sonraki süreçte bebeklerde gözlenir.
Yapılan araştırmalar çok küçük bebeklerin bile anne babalarının yüz ifadelerini taklit edebildiğini göstermektedir. Buna ek olarak geciktirilmiş taklide ilişkin Piaget‘ nin on sekiz, yirmi dört aya kadar bebeklerin seçici olarak bilgi depolayamadığı ve alıştırma olmaksızın bir eylemin tekrar edilemeyeceği yönündeki düşünceleri de sorgulanmıştır.
Bebeklerin altı haftalıkken bile geciktirilmiş taklide yönelik alıştırmalar yaptıkları bilinmektedir. Bu açıdan bakıldığında Piaget’ nin öne sürdüğü bellekte tutma becerileri zaman süreci açısından evre gelişiminden ziyade sürekli bir beceri gibi görünmektedir.
Piaget’ ye göre gelişim, kalıtım ve çevrenin etkileşiminin bir sonucudur. Piaget, bilişsel gelişimi, biyolojik ilkelerle açıklamıştır. Aşağıda Piaget’nin bilişsel gelişim kuramını anlamak için kuramın dayandığı bilişsel yapılar açıklanmıştır.
Piaget’nin Bilişsel Gelişim Kuramı ile İlgili Kavramlar


Şema

           Şema, bireyin çevresindekileri tanımak için zihninde oluşturduğu algı çerçevesi ya da örgütlenmiş davranış ya da düşünce örüntüsü olarak da ifade edilir. Basit anlamıyla dünyayı ve ilişkileri anlamada kullanılan bilgidir.

           Organize olmuş davranış kalıpları olan şemalar, aynı zamanda bebek için öğrenmeyi sağlayan araçlardır.

         Şemalar çocuğun algı dayanağının nitelik ve içerik açısından gelişmesine bağlı olarak değişir. Örneğin, üç yaşındaki bir çocuğa oyuncak küpler verildiğinde, onları üst üste koyarak kule yapar ya da yan yana dizerek farklı şekiller üretir.

         Bebeklerin ellerine verilen nesneyi ağızlarına götürdükleri gözlenir. Dolayısıyla aynı küpler bir bebeğin önüne koyulacak olursa, bebeğin yapacağı hareket onlardan birini alıp ağzına götürme olacaktır. Bunun nedeni, bebeklerin dünyayı keşfetme biçimlerinin emme ve ağız yoluyla olmasıdır.


Örgütleme (Organizasyon)


Şemaların gelişimine rehberlik eden ve bebeğin birbirinden farklı şemaları birleştirdiği ve kaynaştırdığı süreç örgütlemedir. Örgütlemede, bebekler daha önceki şemalarını kullanırlar. Yeni doğan ellerine bir nesne dokunduğunda onu görebilir ya da tutabilir. Buradaki görme ya da tutma koordineli bir görme ya da tutma eylemi değildir. Ancak koordinesiz olan birkaç yakalama ve emme etkinliğinden sonra bebek istediği nesneyi yakalayıp emme davranışı gösterebilir. Böylece düzensiz etkinliklerden organize etkinliklerine doğru bir ilerleme görülür


Uyum Sağlama (Adaptasyon)

            Uyum, belli bir uyaran grubuna organizmanın düzenli ve tutarlı tepkiler geliştirme yeterliliği olarak tanımlanabilir. Piaget’e göre insanlar doğumdan itibaren çevrelerine uyum sağlama sürecindedirler.
            Uyum yaşam boyu devam etmektedir ve kuşkusuz tüm canlılar için var olan bir özelliktir. Uyum sağlamanın, özümleme ve uyma olarak iki alt işlevi bulunur. Özümleme ve uyma, şemaların oluşum ve gelişimlerini açıklar.


Özümleme

           İnsanların kendi dünyalarındaki olayları anlamak için özellikle yeni tanıdığı bir nesneyi kendinde var olan şema ile açıklamasıdır. Özümlemede bebekler ve çocuklar daha önceki şemalarını kullanarak yeni deneyimlerini kendisinde var olan bilişsel yapılara uydurmaktadır. Aşağıdaki örnek özümleme kavramını anlamamıza yardımcı olacaktır.

'Aşıları için kendisine bir merkezde iğne yapılan Defne, iğne yapılırken ağlamış sonrasında sakinleşmiştir. Odaya sonradan giren başka bir hemşire tarafından yanağının okşanmasıyla tekrar şiddetli bir ağlama davranışı göstermiş ve uzun uğraşlarla sakinleşmiştir. Bir hemşirenin kendisine iğne yapmasından sonra hemşirelerin kötü olduğuna inanan Defne, yanağının başka bir hemşire tarafından okşanmasını, canını yakmaya yönelik bir davranış olarak yorumlamıştır.’

Uyum

           Piaget’nin yeni fikir ve bilgilere yer açabilmek amacı ile insanların hali hazırda bildiklerini değiştirmelerini içeren öğrenme süreci için kullandığı terimdir. En genel anlamıyla uyum, yeni duruma göre yeni bir şema oluşturmadır.

           Öğrenme için hem özümlemeye hem de uyumsamaya ihtiyaç duyulmaktadır. Birey yeni bir duruma tepki vermek için kendisinde var olan şemaları değiştirmesi gerektiğinde uyum ortaya çıkmaktadır.

Uyum
           Piaget’nin kuramında uyum, gelişimsel değişimin anahtarı niteliğindedir. Uyum yoluyla düşünceler örgütlenir, beceriler gelişir ve stratejiler değişir.

Dengeleme

            Özümleme ve uyumsama süreçlerinin birbiriyle etkileşimleri sonucunda ortaya çıkan dinamik bir dengeye ulaşma sürecidir. Dengeleme bir anlamda organizmanın bilişsel yapılarını dengede tutmak için gösterdiği çaba olarak da nitelendirilebilir. Piaget’ e göre insanlar sürekli dengeye ulaşmak çabasındadır.
Dengeleme süreci bireyin çevreye uyumunu ve dolayısıyla dengeye ulaşmasını sağlamaktadır.Bununla birlikte denge durağan değildir ve dengesizlik durumunda özümleme ve uymanın devreye girmesiyle dengesizlik giderilmiş ve yeni bir denge durumu sağlanmış olur.


Bu bölümde duyu motor dönem geniş olarak ele alınarak, kitabın geneli ilk çocukluğa değinmesi nedeniyle işlem öncesi dönem kısaca açıklanacaktır.

Duyu- Motor Dönem (0-2 yaş)

           Piaget bebekte düşüncenin fiziksel eylemden ayrı var olamayacağını savunur ve doğumdan iki yaşına kadarki süreçte düşünmenin duyu organlarını kullanarak eylemleri fiziksel olarak sonuçlandırmanın bir sonucu olarak görür. Bu gelişimsel süreç duyu-motor dönem olarak adlandırılır.
Piaget’ in ilk dönemi olan duyu- motor dönemde bebeğin düşünceleri onun fiziksel aktivitelerine dayalıdır. Örneğin, bebek biberonu tanıdığında ona bakar ve uzanır. Bu durum bebeğin çevresini duyuları ve motor aktiviteleri ile algıladığını gösterir.
Piaget bilişin bu ünitesini tanımlamada bilginin en temel birimi ve ilkel bir zihinsel yapı olarak tanımladığı şema terimini kullanır Duyu ve hareket şeması terimini örnekleyecek olursak; ‘emme’, ‘kavrama’ gibi refleksler, ‘bakma’, ‘duyma’ gibi duyu hareketleri birer şema örneği olarak verilebilir.
Yenidoğanın dudağına dokunulduğunda emmeye başlar, avucuna parmakla dokunulduğunda yakalar. Bu refleksler çocuğun ilk bilişsel şemalarıdır.
           Çocuk büyüdükçe deneyimleri de artar ve böylece edindiği bilgileri daha karmaşık yollarla işleyebilir. Örneğin, ilk üç ayda bebeğin gülümsemesi istemsiz kas hareketi iken, bu dönemin sonunda amaçlı ve bilinçli gülme görülür.
           Duyu- motor dönem doğumdan iki yaşına kadar devam eder. Bebekler bu süreçte yeteneklerini organize eder, duyularını ve algılarını koordine etmek için fiziksel hareketlerini geliştirirler.
‘Dört aylık olan Elifnaz’ a ilk kez gördüğü içi boncuklarla dolu bir çıngırak gösterilmiştir. Elifnaz henüz çok kısa olan yaşamsal deneyimleri ile çıngırağı yakalamak için uzanmıştır. Uzanma ve yakalama onun şimdiden belirli ölçülerde kazandığı duyu-hareket şemalarıdır. Elifnaz sonradan çıngırağı gördüğünde uzanma ve yakalama şemalarını da geliştirebilmek için farklı eylemlerde bulunur. Çıngırağı sallamaya ve vurmaya başlar. Uzanma eylemi ile sonucu arasındaki ilişkiyi anlar ve bu ilişki hakkında bilgi kazanmış olur. Bu deneyimlerin tamamı, bir sonraki evreye doğru aşamalı bir şekilde ilerlemede zihinde temel görevi görür.’
Duyu- motor dönem doğumdan iki yaşına kadar devam eder. Bebekler bu süreçte yeteneklerini organize eder, duyularını ve algılarını koordine etmek için fiziksel hareketlerini geliştirirler.
Piaget’ ye göre bebekler duyu- motor eylemlerle ifadeye dönüşen bir zekâ türü ortaya koyarlar. Bu nedenle Piaget bebeklikte bilişsel gelişimi duyu- motor dönemi olarak nitelendirmektedir.
Bu dönemi Piaget bebeklerin her aşamada biraz daha gelişerek, niteliksel bir değişim gösterdiği altı alt aşamaya ayırmıştır.
• Refleksler aşaması (0-1 Ay)
• İlk Alışkanlıklar ve Birinci Döngüsel Tepkiler Aşaması (1-4 Ay)
• İkinci Döngüsel Tepkiler Aşaması (4-8 Ay)
• İkinci Döngüsel Tepkiler ve Amaca Yönelik Davranışlar (8-12 Ay)
• Üçüncü Döngüsel Tepkiler, Yenilik ve Merak Aşaması (12-18 Ay)
• Zihinsel Kombinasyonlar ve Problem Çözme Aşaması (18-24 Ay)


1-Refleksler Aşaması (0-1 Ay)
            Doğumdan birinci aya kadar bebeğin reflekslerini kullandığı, bilişsel ve davranışsal olarak daha kısıtlı bir aşamadır. Bebek bu süreçte refleksleri yardımıyla dünyaya uyum sağlamaya çalışır. Refleksler zaman içerisinde daha da özelleşir ve organize olur.

            Emme refleksi çok güçlüdür ve bebek beslenebilmek için bu refleksi çevreye adapte eder. Örneğin yeni doğmuş bir bebek annenin sütünü alabilmek ya da biberondan beslenebilmek için emme refleksini adapte eder.

İlk alışkanlıklar ve birinci döngüsel tepkiler aşaması (1-4 ay)
 
            Birinci ve dördüncü aylar, duyu-motor dönemin ikinci alt aşaması olan birinci döngüsel tepkileri içermektedir.

            Döngüsellik, bebeğin bedenini kullanarak tesadüfen ürettiği ve haz aldığı bir eylemi tekrarlamasından kaynaklanır. Bebek çeşitli hareketlerinden memnun kalırsa hareketi tekrarlar.

            Örneğin, ellerini ve ayaklarını sallayarak yaptığı hareketin heyecan verici duyumlarını fark eden bir bebek bu hareketi yapmaya devam eder.
 ‘Üç aylık Deniz refleksif olarak saçını tuttu ve çekti. Bu eylem onun yeterince ilgisini çekmiş olacak ki saçını çekmeye devam etti. Bu eylem onun canını yakmaya başladığında annesi saçını tutan elini gevşetip müdahale etti.’ Bu alt aşamada, bebeklerin henüz neyin neden olduğu ile ilgili bir çıkarsamaları yoktur. Eylemler ve bu eylemleri oluşturan duyumsamalarla birlikte meydana gelmektedir.

İkinci döngüsel tepkiler aşaması (4-8 ay):
             Bebeklerin bilişsel gelişiminin üçüncü alt aşamasını dört ile sekizinci aylar arasında ikinci döngüsel tepkiler oluşturmaktadır. Bu aşamadaki döngüsellik daha çok nesne merkezlidir ve herhangi bir objeye odaklanabilir.
Bir bebeğin eline geçirdiği nesneleri sürekli birbirine vurması da bu alt aşamada en sık gözlenen döngüsel tepkilerden biridir.
Bebek; oyuncakları, kıyafetleri anne ya da babasından herhangi birini içeren eylemleri tekrar eder.
 ‘Dört buçuk aylık Kerem yattığı yerden yatağının üzerinde asılı olan mobile uzanarak mobil parçalarının birbirine çarptığını görmüş ve çıkan ses ilgisini çekmiştir. Bu çarpma ve ses çıkarma durumundan hoşnut olan Kerem, bu hareketi sesi duymak için sürekli tekrarlamıştır.’


İkinci döngüsel tepkilerin koordinasyonu ve amaca yönelik davranışlar (8-12 ay)
             Bebeğin bilişsel gelişim sürecinde sekiz ile on ikinci aylar arasında önemli değişiklikler kaydedilmektedir. Bu aşamada bebek daha önce yapmadığı bir tür eylem geliştirir. Bu da ikincil döngüsel tepkilerin koordinasyonudur.
Daha önceden edindiği birçok şemayı birleştirir ve daha da önemlisi bebek ilk kez belirli eylemlerin belirli sonuçları olduğunu anlayabilir. Davranışları bir amaca yöneliktir.
       Sekizinci aydan sonra bebekler problemleri çözme konusunda neden sonuç ilişkisini açıkça anladığını gösterecek eylemlerde bulunur. Örneğin oyuncağı bir battaniyenin altına gizlenmiş sekiz, on iki ay arasındaki bir bebek oyuncağının halen var olduğunu bilir ve battaniyeyi çekip oyuncağa ulaşmak için çaba gösterir.
Ancak oyuncak, battaniyenin altından alınıp yastığın arkasına konulduğunda bebek oyuncağını ilk saklanan battaniyenin altında arayacaktır. Bu durum Piaget’ in bilişsel gelişim dönemleri içinde bebeğin en önemli başarılarından biri olarak görülen nesne devamlılığı kavramının ilk ve gelişmekte olan kısmını göstermektedir.
        On iki ve on sekizinci aylar arası, giderek artan yeni eylemlerin ve deneyimlerin arttığı bir alt aşamadır.
Bu aşamada yürüme davranışının kazanılması, araştırma özgürlüğü yaratır ve bebeğe amaca ulaşmada yeni stratejiler deneme imkanı sunar. Bebek işe yaramayan eski yöntemlerini daha aktif bir şekilde deneme yanılma yoluyla bulduğu yeni şeylerle değiştirir. Yeni araçlar keşfetme arzusu duyar. Bebek ilk defa yenilikle bu denli ilgilenmektedir.

Üçüncü döngüsel tepkiler, yenilik, merak aşaması (12-18 ay):
‘On altı aylık Deniz, annesi odadan çıktıktan sonra annesinin ardından kapıya doğru adımlayarak bir müddet durup kapıya baktı. Kapalı olan kapıya doğru birkaç adım attı ve kapıyı elleriyle ittiğinde aynı anda yere düşüp oturdu. Deniz doğruldu ve tekrar kapıya doğru ellerini uzatıp kapıyı ittiğinde kapının açıldığını öğrendi ve kapıyı iterek açtı. Kapının arkasına geçip iterek kapının kapanışını izledi.’
Bu örnekte, nedensel düşünme konusunda ilerleme olduğu görülmektedir. Ayrıca bu aşamada nesne devamlılığı konusunda da belirli ilerlemeler yaşanmaktadır. Ancak eylem ve sonuçlarını ayırt etmede giderek daha da becerikli hale gelen bebekte, yine de bu konularda hala karmaşa yaşayabilmektedir.

Zihinsel kombinasyonlar ve problem çözme aşaması (18-24 ay):
             Altıncı ve son duyu-motor dönem alt aşamasında çocuklar zihinsel imgeleri kullanma yoluna giderler. Bu aşamada çocuk eyleme geçmeden önce problemi inceler ve deneme yanılma ile daha az uğraşır.

             Probleme çözüm bulduğu sürece zihinsel kombinasyonlar yapabilir. Örneğin bir çocuk, annesinin çekmecesine kilitlediği nesneyi kilidi nasıl açtığını gözlemledikten sonra çekmece kilidini açıp nesneyi alabilir.
        Yetişkin davranışlarını gözlemleyen çocuk birkaç gün önce gördüğü bir davranışı bile birkaç gün sonra taklit edebilir. Bu ertelenmiş taklittir. Bebeklik dönemi bilişsel yeteneklerinin anlatıldığı kısım içerisinde daha ayrıntılı olarak ele alınacaktır.
On sekiz ve yirmi dördüncü aylarda nesne devamlılığı tam anlamıyla gelişir. Nesne devamlılığı, nesnenin görülmemesine karşın halen devam edip var olduğunu anlama olarak tanımlanabilir.
             Nesnenin halen var olduğunun hatırlanması aynı zamanda kısa süreli belleğin çalıştığını ve belleğin gözlenen bir gerçeklik olmasa da bilginin var olduğuna dayanarak ortaya konduğunu gösterir.
             Bu dönemde bebekler saklanmış bir nesnenin bütün olası saklama yerlerini araştırır, hatta oyuncağı ve ya herhangi bir nesneyi kendisi saklayarak karşılık verir.
             Nesne sürekliliğinin aşamalı olarak gelişmesi zihinsel akıl yürütmenin başlamasına ve gelişmesine de eşlik eder.
Bebekler bir nesnenin ve kişinin ayrı ve değişik özellikleri olduğunu fark eder ve çevreleriyle başarılı bir şekilde etkileşime girme becerilerini arttıran ifade edici dil becerilerinin de gelişmesi diğer tüm kazanımlara eşlik eder.
             Her ne kadar son gelinen aşamaya kadar bebeklerin bilişsel gelişimlerinde pek çok ilerleme kaydedilmiş olsa da düşüncede henüz bazı sınırlılıklar olduğu bir gerçektir. Bu özelliklerden bir tanesi benmerkezcilik (egosantrizm), bu dönemde devam etmektedir.
             Çocuklar tek yönlü bir bakış açısına sahiptir ve başka bakış açılarının da olabileceğini anlayamamaktadır. Bazı uzmanlar çocuklardaki benmerkezciliği tüm dünyayı kendilerinin bir parçası olarak gördüklerini ileri sürerek ifade eder.             
Gelişim bilimcileri Yirmiya & Shulman (1996), çocuğun benmerkezciliği ile zihin kuramı arasında korelasyon ilişkisi olduğunu ortaya koyan çalışmalar yapmışlardır Çocuk düşüncede de egosantriktir. Kendisine yöneltilen birçok sorunun cevabı onunla ilgilidir ve dünyadaki birçok şey onun için vardır.
Piaget (1952) işlem öncesi düşünce olarak adlandırdığı okul öncesi dönem çocuklarının düşüncelerinin oldukça detaylı bir tanımlamasını yapmıştır. Bu kısımda sadece Piaget’nin hızlı zihinsel gelişimle nitelendirdiği işlem öncesi dönem alt aşamalarından biri olan sembolik fonksiyon üzerinde durulmuş ve bebeklikten ilk çocukluğa geçişte çocukların düşünme biçimlerinde ne gibi farklılıklar ve değişiklikler olduğu özetlenmiştir.

İşlem Öncesi Dönem (2-7 yaş)
Benmerkezciliğin uzantısı olarak çocukların oyunları da paraleldir, tek başlarına oynarlar ve çocuklar oyunda monolog özelliği de gösterirler.
         İşlem öncesi dönemin bu basamağında dünyayı zihinsel olarak ifade etmede sembolik düşünce yeteneği hâkimdir. Piaget’ e göre okul öncesi yıllardaki en önemli ilerlemelerden biri sembolik düşüncenin edinimidir.
            Sembolik düşünce mevcut olmayan şeylerin yerine sembollerin kullanıldığı bir düşünce biçimidir. Dil sembolik düşünceye güzel bir örnektir.
   Bebeklik döneminden ilk çocukluk yıllarına geçişte ifade yeteneğini kazanmış çocuk dili, nesnelerin ve olguların yerine geçen semboller olarak kullanır. Sembolik düşünce oyunda da meydana gelir.

Üç yaşındaki Yağmur babasının telefonunu alarak anneannesini arıyormuş gibi yapar. Bir süre anneanneyle karşılıklı konuşuyormuş gibi davranır ve telefonu kapatarak farklı bir nesneyi oyununa katar. Yeni oyunda boş bir su kabı vardır. Bu kaptan süt içiyormuş gibi yapar ve bittiğinde mutfağa gidip boş kapta süt olduğunu ve onu kendisinin içip bitirdiğini annesine anlatmak için ‘bitti’ der.
Bu dönemde animizm ile canlılara cansız gibi davranma görülmektedir. Aninizm, cansız nesnelere canlılık özellikleri yükleme özelliği görülür. Örneğin, bir çocuk oyuncak bebekle canlıymış gibi konuşur.
 Bu özelliğin bir uzantısı olarak çocuklarda canlılara cansız gibi davranma özelliği çocuğun oyuncak köpeğine nasıl davranıyorsa gerçek köpeğe de öyle davranması şeklinde gözlenir. Hayvanların canlı olduklarını ve canlarının acıyabileceğini düşünemez.
Bunların yanında çocuk, bir nesneye baktığında bir özelliği algılayabilir, diğer özellikler çocuğun dikkatini çekmez.
 Bu dönemde görülen bu özellik, odaklaşma olarak ifade edilir. Örneğin, önüne konulmuş olan nesneleri sadece uzun kısa diye tek özelliğine göre ayırır.
 Bu dönemde çocuklarda tek yönlü mantık yürütme ve özelden özele akıl yürütme görülmektedir. Çocuklar tümdengelim ve tümevarım kullanamazlar. Sadece genele dokunmadan özelden özele akıl yürütmeyi kullanırlar.
 Örneğin, her gün kahvaltıda yumurta yiyen bir çocuk, yumurta olmadığı zaman kahvaltı yapmadığını söyler.
Bebeklerin bilişsel gelişimlerine ilişkin en iyi bilinen tanımlama İsviçreli biyolog Jean Piaget (1952) tarafından yapılmıştır. Piaget biyoloji eğitimi almış ve psikolojiye kazandırdığı terimlerin çoğunu doğrudan biyolojiden aktarmıştır.
 Jean Piaget ilk kavram gelişimini inceleme yolunu açmıştır ve onun bebeklikteki nesne kavramı konusundaki yaptığı çalışmaları da daha sonraki dönemlerde gerçekleşen araştırmalara temel oluşturmuştur.












Piaget’nin Bebeklik ve İlk Çocukluk Dönemi Bilişsel Gelişime İlişkin Görüşleri

 Jean Piaget çalışmalarını yürütürken üç çocuğunu son derece dikkatli bir şekilde gözlemlemiş ve büyük çocukların küçüklere göre çevreleri, soruları vb. daha farklı algıladıklarını, çocukların içinde yaşadıkları dünyayı öğrenmelerinde pasif değil aktif olduklarını ifade etmiştir.
Jean Piaget’e göre bebeklerin düşünme tarzları yetişkinlerin içsel ve yansıtıcı düşünsel süreçlerinden oldukça farklıdır. Bebekler yetişkinlerde olan tasarlama, çıkarımda bulunma, analiz etme, hayal kurma becerilerine karşın sadece eylemde bulunurlar.
Bilinçli etkinlikler, bir bebeğin hangi davranışların ne tür tepkilere neden olabileceğini öğrendiğinde başlamaktadır.
 Dokuz aylık olan Can herhangi bir başka neden yokken annesinin sesini duyduğunda ağlamaya başlamaktadır. Annesi onu kucağına aldığında ağlama davranışı yok olmaktadır. Can, önceki deneyimlerinden ağlama davranışına genel tepkinin annesinin onu kucağına alıp sarılması olduğunu öğrenmiştir. Bu durum Can’ın sebep- sonuç ile ilgili ilk deneyimlerinden birini oluşturur.
Jean Piaget’ e göre gelişim, öğrenmeden önce gelmektedir ve bilişsel beceriler için gelişimsel sıra çoğunlukla değişmemektedir. Bilişsel gelişim insanlara soyut ve somut olarak nedenleri öğrenmelerini, mantıklı düşünmelerini, etrafındakilerle ilgili bilgileri örgütlemeyi sağlamaktadır. Bu da bilişsel gelişim sürecinin, bebeklikten yetişkinliğe kadar bireyin çevreyi, dünyayı anlama, düşünme yollarının daha kompleks ve etkili hale gelme süreci olduğunu gösterir.
Jean Piaget bebeklikten ilk çocukluk yıllarına geçişi hızlı bir zihinsel gelişimle nitelendirmektedir.
Bu dönemde çocuğun kendi bakış açısı ile dünyayı algıladığına ve düşünce süreçlerinin genellikle somut olduğuna dikkat çekmektedir.
Piaget ilk çocukluk yıllarında mevcut olmayan bir nesneyi veya kişiyi temsil etmede sözcük, sembol ve varlığın zihinsel olarak ifade etme yeteneğinin geliştiğini ve çocuğun bu semboller yardımıyla yalnızca yakın çevresiyle değil, geçmiş olaylarla da ilgilendiğini belirterek sembolik düşüncenin önemi üzerinde durmaktadır.
Piaget’ nin duyu- motor gelişim döneminde bebeklerin davranışlarındaki değişiklikler ve bilişsel süreçlerine ilişkin açıklamalar oldukça kabul görmüştür. Yıllar içerisinde kuram, defalarca farklı araştırmacılar tarafından test edilmiş ve önemli sayıda bilim insanı, becerilerin Piaget’ nin belirlediği sıra ile kazanıldığını gözlemlemiştir.
 Ancak bazı gelişim psikologları Piaget’ i geliştirdiği açıklamalar, test yöntemi ve elde ettiği sonuçlar açısından sorgulamışlardır. Bu araştırmacılar bebeklerin, Piaget’ nin açıkladığı yeteneklerden daha fazlasına sahip olduğunu düşünmüşlerdir.

Piaget’nin Duyu-Motor Gelişim Dönemine İlişkin Çok Yönlü Bakış Açısı ile Eleştirisi
Piaget’ nin kuramında açıkladığı nesne devamlılığına ilişkin görüşleri ve nesne devamlılığı kavramını test etme yöntemi ile ilgili farklı bakış açıları bulunmaktadır.
 Bazı araştırmacılar bebeklerin nesneleri saklandığı yerde aramamalarını, nesne devamlılığı ile değil bellek sürelerinin yetersiz olmasıyla ilişkilendirmiştir.
 Nesne devamlılığını, bebeklerin Piaget’ nin kuramında yer alan yaş aralıklarından daha önce kazandığına ilişkin araştırmalar da yapılmış ve bu doğrultuda Piaget, yaptığı gözlemler ve az sayıda örneklemle doğal ortamlarda yaptığı çalışmaların sınırlılıkları açısından eleştirilmiştir.
Piaget’nin ilk çocukluk yıllarında çocukların zihinsel süreçlerine dair düşünceleri değerlendirildiğinde, tüm kültürlerden çocukların, işlem öncesi düşüncenin temel özelliklerini gösterdiği; bununla beraber bir kültürel gruptan diğerine Piaget’nin geliştirdiği belirli ödevlerdeki performanslarda küçük farklılıklar bulunduğu bilinmektedir.
Ayrıca Piaget’nin okul öncesi dönem çocuklarının zihinsel yeteneklerini hafife aldığı yönünde bazı araştırma bulguları da mevcuttur.
Bilişsel yeteneklerin gelişim hızına yönelik yapılan eleştirilere rağmen Piaget’ nin bilişsel becerilerin nasıl ve hangi sırada ortaya çıktığına ilişkin açıklamaları bebeklerdeki bilişsel gelişime ilişkin yapılmış en yetkin açıklama olarak hala geçerliliğini korumaktadır.
Piaget’ nin çalışmaları diğer gelişim teorisyenlerinin de çalışmalarının temelini oluşturmuştur. Jerome Bruner bunlardan bir tanesidir.
Son dönemde yapılan çalışmalarla, Piaget’ in duyu- motor dönemle ilgili düşüncelerini öğrenme ve düşünmeyle alakalı insan gelişiminin ilerleyen yıllarına da genellemek mümkün olabilmektedir.
Duyuları harekete geçiren motor hareketlerin, entelektüel gelişim sürecinde önemli bir rol oynadığı düşünülmekte ve öğrenme sürecinde nörolojik gelişimi uyararak bilişsel fonksiyonları geliştirdiği bilinmektedir.
Nörobilim alanında yapılan araştırmalardan elde edilen son bulgulara göre de öğrenme için; dokunma, hareket ve jestlerin önemli olduğu ortaya konmaktadır.
Piaget’nin Duyu-Motor Gelişim Dönemine İlişkin Çok Yönlü Bakış Açısı ile Eleştirisi

 Psikolog ve Rus bilim adamı olan Lev Vygotsky (1896- 1934) en göze çarpan sosyo-kültürel kuramcılardan birisidir. Çalışmaları eğitim alanında oldukça ilgi gören Lev Vygotsky’ nin yaşam öyküsü de oldukça ilginçtir.
 Eski Sovyetler Birliği’nde yetişen yazarın en önemli çalışmaları, on yıllık bir süre içinde yazılmıştır.
 Vygotsky, otuz sekiz yaşında tüberkülozdan yaşamını yitirmiş ve bilim adamının eserleri, uzun bir süre Sovyet Hükümeti tarafından baskı altında tutulmuştur.

Vygotsky’e Göre (Sosyo-Kültürel Kuramı) Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde
Bilişsel Gelişim

Bu süre, 1960’ların başına kadar sürmüş yazarın eserlerinin İngilizce çevirisi yapılamamıştır. Oysa Lev Vygotsky yakın tarihte ortaya konan fikirleri ile çocuk gelişimi üzerinde iz bırakmış ve önemli etkiler yaratmıştır.

 Pek çok alanda Piaget ile görüşleri paralellik gösteren Vygotsky eylemler aracılığıyla bebeklerin bilgi yapılandırdığını ileri sürmektedir.
Vygotsky, Piaget’nin öngördüğü üzere bebeklerin ve çocukların bir takım zihinsel süreçlerden geçtiğini kabul etmektedir. Ancak onun kuramının Piaget’ninkinden temel bir farkı vardır; Vygotsky; dil, sosyal etkileşim, toplum ve kültür gibi dış etkilere bilişsel gelişim içerisinde daha çok önem vermektedir.
Vygotsky yaşamın ilk yıllarında bebeklerin birbirinden farklı ve bağımsız iki zihinsel etkinlikle ilgilendiklerini ifade etmektedir. Bunlardan ilki sözel olmayan düşünmedir.
 Bu düşünce, bebeklerin dili kullanmadan obje, nesne ve olayları gözlemledikleri erken zihinsel aktivitenin bir formudur. Örneğin bebeğin çıngırağını sallayarak yere vurması ve dikkatini çıngıraktan çıkan sese vermesi gibi…
 İkinci zihinsel etkinlik, bebeklerin kelime veya kalıpların anlamlarını tam olarak düşünmeden çıkarttıkları bir erken dönem dil formu olan kavramsal olmayan konuşmadır. Bebeklerin agulaması ya da bir çocuğun ezbere bir şarkı okuması bu duruma örnek olarak verilebilir.
 Vygotsky’ e göre dil ve düşünce başlangıçta ayrı süreçlerdir. Zihinsel gelişim dil ve düşüncenin birlikte devreye girmesini gerektirir.
 Vygotsky, bilişsel gelişimin, ebeveynlerin, öğretmenlerin ve yetişkinler dâhil olmak üzere daha becerikli ve uzmanlaşmış insanların çocuklarla kurdukları etkileşim sonucu geliştiğini ileri sürmüştür.
Vygotsky’ye göre, yetişkinin, çocuğun bilgiyi içselleştirmesine ve bilgiyi kazanmasına destek olabilmesi için iki önemli nokta bulunur.
Bu noktalardan biri, çocuğun herhangi bir yetişkinin desteği olmaksızın, bağımsız olarak kendi kendine sağlayabileceği gelişim düzeyini belirlemektir.
Diğeri ise; bir yetişkinin rehberliğinde çalıştığında gösterebileceği potansiyel gelişim düzeyini belirlemektedir. Bu ikisi arasındaki fark, çocuğun “gelişmeye açık alan”ı olarak ifade edilir.
Çocuğun yakınsal (yakınsak) gelişim alanının etkili olarak kullanılmasında öğretmen, diğer yetişkinler ve diğer çocuklar, önemli katkılarda bulunurlar.
Jerome Bruner(1966) özellikle algı ve düşünce üzerine çalışmış bir psikologtur. Piaget ve Vygotsky’den büyük ölçüde etkilenmiş ve bilişsel gelişim kavramını evrensel bir bakış açısıyla incelemiştir.
 Bruner, bilişsel gelişim için sistemli bir öğretici-öğrenici etkileşimin gerekli olduğunu vurgulamış ve öğrenme sürecinde anne, baba, eğitimci ve toplumun diğer üyelerinin desteğinin gerekliliğini belirtmiştir.
Bruner, bilişsel gelişimi eylemsel, imgesel ve sembolik evre olmak üzere üç evreye ayırarak incelemiştir. Bu bölümde bebeklerin bilişsel gelişimlerine ilişkin Piaget’nin de duyu-motor dönemine karşılık gelen eylemsel evre incelenecektir.
Bruner’e Göre Bebeklik ve İlk Çocukluk Dönemi Bilişsel Gelişim


Eylemsel evre
 Doğumdan başlayarak bir buçuk yaşına kadar geçen süreyi kapsamaktadır. Bilişsel gelişimde ilk aşama eylemsel dönemdir.

 Çocuk, bu dönemde çevreyi eylemlerle anlar; nesnelerle doğrudan ilişki kurar ve nesnelerin anlamı çocukların onlarla ne yaptığına bağlıdır, çevresindeki nesnelerle ilgili yaşantıyı onlara dokunarak, vurarak, ısırarak, hareket ettirerek kazanır.
Onlar için nesneler bazı eylemler yaptıkları şeylerdir. Örneğin, kaşık yemek yediği; bisiklet, bindiği birer nesnedir. Çocuk yaparak ve deneyerek öğrendiği için bu evreye eylemlerle temsil evresi de denilebilir. Bu evrede çocuklar, onların gösterdiği eylemler ile çevreyi tanımaya çalışırlar. Bunun yanında yetişkinler de bu eylemler çerçevesinde, onlarla iletişime girerler. Bu evrede tepkiler uyarıcıdan bağımsız değildir.

Kaynaklar

Yıldız Bıçakçı, M. (Editör), Bebeklik ve İlk Çocukluk Döneminde (0-36 Ay) Gelişim, Duyuların Gelişimi ve Desteklenmesi, Eğiten Kitap, Ankara, 2015.





16 Temmuz 2019 Salı

Çocuk Gelişim UzmanıTarafından Yazıldı. İçinde , , , , , , , , , , , , , , , , , konuları yer almaktadır. | Temmuz 16, 2019 Yorum Yok


MOTOR GELİŞİM DÖNEMLERİ
  Motor gelişim sürecinde içten ve dıştan gelen süreçlerin etkileşiminin sonucu olarak basit reflekslerle başlayan baş, boyun ve gövde kaslarının kontrolü aşamalar şeklinde gelişir. Benzer şekilde motor becerilerin temeli olan oturma, emekleme, yürüme, koşma, atlama, tırmanma gibi büyük kas motor etkinlikleri ve uzanma, tutma, bırakma, fırlatma gibi elin yönetimi ile ilgili küçük kas motor becriler de aşamalar hâlinde gelişir.
Refleksif hareketler dönemi ( 0 -1 Yaş)
Yeni doğan, dünyaya pek çok refleksle gelir. Bebek, bu refleksleri isteyerek yapmamakta; hareketlerini kontrol altına alamamaktadır. Bu reflekslerden bazıları, bebek büyüdükçe ve isteyerek yaptığı hareketler arttıkça ortadan kaybolur. Ani ışığa gözlerin tepki vermesi gibi bazı reflekslere yetişkinlik döneminde de rastlanabilir.
Yeni doğan bebeğin en bilinen ve en sık rastlanan refleksleri moro, adımlama, arama ve emme yakalama, babinski, tonik labirentin refleksi, tonik boyun refleksleridir.
Moro refleksi:
En çok bilinen ve uygulanan ilkel reflekstir. Yatağa vurarak, ani ses ve ışık vererek bebeği kollarından kaldırıp ani bırakarak, başını aniden arkaya düşmesini sağlayarak uyaran verildiğinde önce kollardan açma sonra bükme, elin baş ve işaret parmağı ile önce C şeklinde yaklaştırma ve sonra semifleksiyon (tam olmayan kapanma) hareketi gözlenmesidir.
Moro refleksi doğuşta mevcut olup altıncı ayda kaybolur.
Ömür boyu devam eden irkilme refleksi ise moro refleksinin devamı sayılır.
Emme ve arama refleksi:
Doğumdan itibaren mevcutturlar. Bebeğin dudağı veya yanağına dokunulduğunda başını o tarafa çevirir eğer cisim yakınsa hemen emmeye başlar. Arama refleksi bir ay, emme refleksi dört, altı aya kadar devam eder.

Adımlama refleksi:
Yeni doğan koltuk altlarından tutularak kaldırılıp ayakları yere temas ettirildiğinde otomatik olarak adım atar, ikinci ayda kaybolur.

Yakalama refleksi:
Doğumdan itibaren bebeğin kendi ağırlığını kaldıracak kadar güçlü bir reflekstir.

Babinski Refkeksi:
Bebeğin ayak tabanı, topuktan parmağa doğru hat şeklinde çizildiğinde ayağı içe kıvrılır ve parmaklar yukarı kalkar.
Altı ayla iki yıl arasında bu refleks kaybolur, sonradan parmaklar içe kıvrılmaya başlar.


Tonik Labirent Refleksi:
Yerçekimine karşı vücudun dik durmasını sağlar. Yüzükoyun yatan çocukta ayaklar bükülmüş durumunda ve karın altında, kollar da bükülmüş ve göğüs hizasında durur. İlk altı hafta içinde azalır ve ilk üç ay içinde kaybolur. Hipotonilerde ve beyin hasarlarında görülmez ve üç aydan sonra görülmesi de kesinlikle patolojiktir.
Tonik Boyun Refleksi:
Sırt üstü yatar pozisyonda baş omuza doğru döndürüldüğünde, çenenin baktığı taraftaki kol ve bacakta açık, arka kafanın tarafta kol ve bacakta bükülme gözlenir. Üçüncü aydan sonra kaybolması beklenir.
İlkel hareketler dönemi ( 1-2 yaş )
Bu döneme ait hareket yeteneklerinin gelişmesi, hem çevresel faktörlere hem de olgunlaşma faktörlerine bağlıdır. Olgunlaşma, hareket yeteneklerinin bir sıra izlemesini sağlar. Çevresel faktörler ise hareket yeteneklerinin ortaya çıkış hızını düzenlerler.
İlkel hareketler, ilk iki yaşta gözlenen istemli hareketlerin ilk biçimidir. Bebeğin oturması, emeklemesi, ayakta durabilmesi, gelişimde olgunlaşmanın önemini ortaya koymaktadır.
Bu hareketler, yaşamın ilk iki yılında kemik, kas ve sinir sistemindeki gelişimin yanı sıra, bebeğe sağlanan alıştırma olanakları sonucu ortaya çıkarlar.



Reflekslerin ortadan kalktığı evre:
Bu evre, doğumla başlar ve bir yaşına kadar sürer. Bu dönemde, sinir sisteminin olgunlaşması ile refleksler yerlerini istemli hareketlere bırakırlar.
Bu dönemde istemli hareketlerdeki farklılaşma ve bütünleşme zayıftır. Hareketler amaçlı olmasına karşın, kontrolsüz ve kabadırlar.
 Örneğin, bebek bir nesneyi yakalamak istediğinde el, bilek, kol, omuz ve hatta gövdenin tümünün katıldığı kaba bir hareket yapar. Bir başka deyişle, elin nesneye uzatılma sürecinde istemli bir hareket olmasına karşın kontrol eksikliği vardır.
İlk kontrol evresi:
Birinci yaş ile ikinci yaş arası, ilk sene ortaya çıkan ilkel hareketler üzerinde alıştırmalar yapıldığı ve bunların kontrol edildiği evredir.
 Zihinsel ve motor süreçlerdeki hızlı gelişme sonucu ilkel hareket yeteneklerinde hızlı bir artış gözlenir.
Bu evrede, bebekler temelde denge sağlama, lokomotor ve manipülatif becerilerde uzmanlaşma ve kontrol kazanma ile ilgilenirler.
Denge sağlama:
Bebek bedenini dik tutabilmek için, yerçekimine karşı sürekli bir uğraş vermek zorundadır.
Yerçekimine karşı kas ve kemik sistemi üzerinde kontrol sağlamak, tüm bebekler için önceden kestirilebilir bir sıra izler.
Önce baş ve boyun kontrolü, daha sonra gövde bacakların kontrolü sağlanır.
Bebeğin yatar durumdan dik duruma geçebilmesindeki sıralı ilerlemede, baştan ayağa gelişim ilkesi açıkça gözlenebilir.
Yeni doğmuş bebek baş ve boyun kaslarını kontrol edemez.
Birinci ayın sonunda, bu kasların kontrolü kazanılmaya başlar ve bebek yüzüstü yatırıldığında çenesini kaldırabilir.
Beş aylık bir bebeğin ise, sırtüstü yatırıldığında başını kaldırabilmesi gerekir.


Yer değiştirme (Lokomotor hareketler):

Lokomotor hareketler, büyük ölçüde dengeleme hareketlerine dayanırlar.
Bebek dengeleme hareketlerinde yeterli bir duruma gelmediği sürece özgürce yer değiştiremez.
Bu dönemde kazanılan başlıca lokomotor hareketler, sürünme, emekleme ve yürümedir.

Manipülasyon:
Manipülatif hareketlerin ortaya çıkması da yürümedeki gibi uzun ve sıralı gelişim aşamalarından geçer.
Temel manipülatif beceriler, uzanma, yakalama ve bırakmadır.
 Bebek, dördüncü ayda nesne ile ilişki kurmasında gerekli olan el, göz koordinasyonunu sağlayabilir. Başlangıçta uzanma, kaba bir omuz ve dirsek hareketidir. Daha sonra bilek ve el harekete doğrudan katılır.
Beşinci ayın sonunda bebek, mükemmel biçimde nesneye uzanarak dokunabilir.

Temel hareketler dönemi (2-6 yaş)
Yaşamın ikinci yılından başlayarak yedinci yılına kadar geçen süre temel becerilerin kazanıldığı dönemdir.
Tüm çocuklarda ortak özellik taşıması ve yaşam için gerekli beceriler olduğundan temel beceriler adını almıştır.
Bunlar koşma, atlama, sıçrama, sekme, yakalama, fırlatma, topa ayakla vurma gibi hareketlerdir.

Search

Takip Et!

Instagram YouTUbe Gmail